iletişim bilgileri

Adres Bilgileri

Mail Bilgileri

Telefon Bilgileri

Genel

Genetik Taşıyıcı Taraması

Taşıyıcı Taraması Nedir?

Taşıyıcı taraması, belirli genetik bozukluklar için bir gen taşıyıp taşımadığınızı söyleyebilen bir tür genetik testtir. Hamilelikten önce veya hamilelik sırasında yapıldığında, genetik bozukluğu olan bir çocuğa sahip olma ihtimalinizi öğrenmenizi sağlar.

Resesif Bozukluk Nedir?

Çoğu taşıyıcı taraması, resesif bozukluklar içindir. Bir kişinin çekinik bir hastalığa sahip olması için biri anneden diğeri babadan olmak üzere iki gen gerekir. Bir kişinin bir bozukluk için yalnızca bir geni varsa, o kişi taşıyıcı olarak bilinir. Taşıyıcılar genellikle bir hastalık için genleri olduğunu bilmezler. Genellikle semptomları yoktur veya sadece hafif semptomları vardır.

Resesif Bozukluğu Olan Bir Çocuğa Sahip Olma İhtimali Nedir?

Her iki ebeveyn de bir bozukluk için çekinik bir genin taşıyıcısıysa, çocuklarının her bir ebeveynden geni alma ve hastalığa sahip olma olasılığı %25’tir. Çocuğun, tıpkı taşıyıcı olan ebeveynleri gibi, hastalığın taşıyıcısı olma olasılığı %50’dir. Yalnızca bir ebeveyn taşıyıcıysa, çocuğun da taşıyıcı olma olasılığı %50’dir. 

Taşıyıcı Taraması Nasıl Yapılır?

Taşıyıcı taramasına kandan, tükürükten veya yanağın içinden alınan doku örneğinden bakılır. Test sonuçları negatif (geniniz yok) veya pozitif (geniniz var) olabilir. Tipik olarak, önce taşıyıcı olma olasılığı en yüksek olan partner test edilir. Test sonuçları, partnerin taşıyıcı olmadığını gösteriyorsa ek teste gerek yoktur. Ancak eğer test sonuçları partnerin taşıyıcı olduğunu gösteriyorsa, diğer partner de test edilir. Belirli bir bozukluk için taşıyıcı tarama testi yaptırdıktan sonra, o bozukluk için tekrar test yaptırmanıza gerek yoktur.

Taşıyıcı Taraması Ne Zaman Yapılabilir?

Bazı kişiler çocuk sahibi olmadan önce taşıyıcı taraması yaptırmaya karar verir. Taşıyıcı taraması hamilelik sırasında da yapılabilir. Hamilelikten önce test yaptırmak size daha fazla seçenek ve karar vermek adına daha fazla zaman sağlar.

Taşıyıcı Taraması Yaptırmam Gerekli Mi?

Taşıyıcı taraması yaptırmak sizin seçiminizdir. Taşıyıcı taraması yapmayı seçebilir veya seçmeyebilirsiniz. Doğru ya da yanlış seçim yoktur.

Hangi Taşıyıcı Tarama Testleri Mevcuttur?

Taşıyıcı taraması, aşağıdakiler dahil olmak üzere sınırlı sayıda hastalık için mevcuttur:

Kistik Fibrozis

Fragile X sendromu

Orak hücreli anemi hastalığı

Tay-Sachs hastalığı

Bu bozuklukların bazıları, belirli ırk veya etnik gruplarda daha sık görülür. Örneğin, orak hücreli anemi hastalığı sıklıkla Afrika kökenli insanları etkiler. Tay-Sachs hastalığı tipik olarak Doğu veya Orta Avrupa Yahudi’lerini, Kanada ve Cajun kökenli insanları etkiler. Ancak herkes bu bozukluklardan birine sahip olabilir. Vakalar, bu gruplarla sınırlı değildirler.

Kimler Taşıyıcı Taraması Yaptırmalıdır?

Hamile kalmayı düşünen veya zaten hamile olan tüm kadınlara kistik fibroz, hemoglobinopatiler ve spinal müsküler atrofi (SMA) için taşıyıcı taraması sunulur. Diğer ek bozukluklar için de tarama yapılabilir. Ek bozukluklar için taşıyıcı taramasına yönelik iki yaklaşım vardır: 1) hedefe yönelik tarama ve 2) genişletilmiş taşıyıcı taraması.

Hedefe Yönelik Taşıyıcı Taraması Nedir?

Hedefe yönelik taşıyıcı taramasında, etnik kökeninizle veya aile geçmişinizle ilişkili olarak test edilirsiniz. Belirli bir genetik bozukluk için yüksek oranda taşıyıcı olan bir etnik gruba veya ırka aitseniz, bu bozukluklar için taşıyıcı taraması önerilebilir. Buna etnik temelli taşıyıcı taraması da denir. Ailenizde belirli bir bozukluk öyküsü varsa, ırkınız veya etnik kökeniniz ne olursa olsun, bu bozukluğun taranması önerilebilir.

Genişletilmiş Taşıyıcı Taraması Nedir?

Genişletilmiş taşıyıcı taramasında, tek bir örnek kullanılarak birçok bozukluk taranır. Bu tür tarama, ırk veya etnik kökene bakılmaksızın yapılır. Genişletilmiş taşıyıcı taraması sunan şirketler, test ettikleri hastalıkların listelerini kendileri oluşturur. Bu listeye tarama paneli denir. Bazı paneller 100’den fazla farklı bozukluğu test eder. Tarama panelleri genellikle bir kişinin yaşam kalitesini erken yaşlardan itibaren etkileyen ciddi bozukluklara odaklanır.

Bir Yaklaşım Diğerinden Daha İyi Midir?

Testten önce, siz ve jinekoloğunuz her taşıyıcı tarama yaklaşımının faydalarını ve eksikliklerini tartışabilirsiniz. Genetik bir danışmanla da konuşabilirsiniz. Bazı durumlarda hem hedefe yönelik tarama hem de genişletilmiş tarama, kişisel durumunuza göre uyarlanabilir.

Eşim ve Ben Genetik Bir Bozukluğun Taşıyıcısıysak Ne Gibi Seçeneklere Sahibim?

Hamile kalmadan önce taşıyıcı taramanız varsa, birkaç seçeneğiniz var:

  1. Hamile kalabilir ve fetüsün genetik bozukluğu olup olmadığını görmek için doğum öncesi tanı testlerini yaptırabilirsiniz.
  2. Ülkemizde yasal olmamakla beraber, farklı coğrafyadaki hastalar hamile kalmak için donör yumurta veya sperm ile tüp bebek (IVF) yöntemini kullanmayı tercih edebilmektedir. Bu seçenek ile embriyo, rahime transfer edilmeden önce test edilebilir.
  3. Hamile kalmamayı tercih edebilirsiniz.
  4. Bir çocuğu evlat edinmeyi seçebilirsiniz.

Taşıyıcı taramasını hamile kaldıktan sonra yaptırdıysanız seçenekleriniz daha sınırlıdır. 

Her iki durumda da jinekolog / perinatoloğunuz veya genetik danışmanınız, genetik bozukluğu olan bir çocuğa sahip olma risklerinizi tartışıp açıklığa kavuşturabilirsiniz.

Taşıyıcı Taraması Ne Kadar Doğru Sonuç Verir?

Az sayıda vakada test sonuçları yanlış olabilir. Test edilen bozukluk için bir geniniz olmasına rağmen test sonucunun negatif gelmesi durumuna yanlış negatif sonuç denir. Bir bozukluk için geniniz olmamasına rağmen test sonucunun gelmesi durumuna ise yanlış pozitif sonuç denir.

Taşıyıcı Taramasının Sonuçları Gizli Mi Tutuluyor?

ABD’de 2008’de senatodan geçen  Genetik Bilgi Ayrımcılık Yasağı Yasası (GINA) sonucunda, çoğu sağlık sigortacısının genetik test sonuçlarını talep etmesini veya sonuçları kapsam, oranlar veya önceden var olan koşullar hakkında karar vermek için kullanmasını yasa dışı kılmaktadır. GINA, işverenlerin genetik bilgi nedeniyle çalışanlara veya başvuru sahiplerine karşı ayrımcılık yapmasını da yasa dışı kılmaktadır. GINA, hayat sigortası, uzun süreli bakım sigortası veya maluliyet sigortası için geçerli değildir.

Genetik bir bozukluk geninin taşıyıcısı olduğunuzu öğrendiğinizde, bu durumu diğer aile üyelerinizle paylaşmak isteyebilirsiniz. Çünkü onlar da taşıyıcı olma riski altında olabilirler. Ancak bunu yapmanızı zorunlu kılan bir yasa yok. Aile üyelerinize söylemeye karar verirseniz, jinekoloğunuz veya genetik danışmanınız bunu yapmanın en iyi yolu hakkında size tavsiyede bulunabilir. Bu paylaşım, sizin onayınız olmadan yapılamaz.

3D render of a medical DNA background
Genel

Genetik Tarama İle SMA’yı Önceden Tespit Etmek Mümkün

Genetik Tarama ile SMA’yı Önceden Tespit Etmek Mümkün

Son zamanlarda ülke gündemimizde sıkça yer alan Spinal Musküler Atrofi diğer bir deyişle SMA başta olmak üzere gebelik sırasında ya da doğum sonrasında ortaya çıkabilen çeşitli genetik hastalıklar anne baba adaylarının en büyük korkuları arasında yer alıyor. Anne baba adaylarının taşıdıkları kalıtsal hastalıkların çocuklarına aktarılması riski bulunmakla birlikte SMA da dahil olmak üzere pek çok genetik hastalık çiftlerde taşıyıcılık taraması adı verilen genetik tarama testleri ile saptanabilmektedir. SMA toplumun 1/8000-1/10,000 inde görülüp otozomal resesif geçiş göstermektedir yani bebekte hastalık oluşması için hem anne hem baba taşıyıcı olması gerekmektedir. 4 tipi olan SMA’da SMN1 geninin taranması asıl önemli tarama bölgesini oluşturmaktadır.

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Arda Lembet, SMA hastalığı taşıyıcısı olan çiftlerin tüp bebek tedavisine entegre edilen 5.gün embriyosu yani blastokiste biyopsi yapılarak Preimplantasyon Genetik Tanı uygulamasının ardından SMA hastalığı taşımadığı belirlenen embriyolarla sağlıklı bebek sahibi olabileceğini belirtiyor.

PGT Yöntemi ve Tüp Bebek Tedavisi İle Sağlıklı Bebekler Dünyaya Getirilebilir

Kadın Hastalıkları, Doğum ve Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Arda Lembet açıklamalarına şu şekilde devam ediyor: “Anne ve baba adayında mevcut kalıtsal hastalıklar dünyaya gelecek çocukların sağlığı açısından büyük riskler doğurabilir. Bir motor nöron hastalığı olan SMA, sinir sistemini ve iskelet sisteminin kontrollü kas hareketini etkiler. Genetik geçişli diğer bir deyişle kalıtsal bir hastalık olan SMA hastalığını taşıdığı belirlenen çiftlerde tüp bebek tedavisiyle embriyo elde edilebilir. Elde edilen embriyoların sağlıklı olup olmadığı PGT yöntemiyle tespit edilebilir.”

Ailesinde herhangi bir kalıtsal hastalık olan kişiler gen testleri pozitif çıktığı durumlarda da doğal gebelik süreciyle de dünyaya sağlıklı bebekler getirebilirler. Ancak bu tür durumlarda gebelik sırasında koryon villus biyopsisi veya amniyosentez yöntemiyle  fetüsten ve eklerinden alınan hücre örneklerinden çocuğun sağlık durumu değerlendirilebilir. Ancak hastalık tespit edilmesi durumunda gebeliğin sonlandırılması ya da doğum kararının verilmesinin aileler için son derece zorlu bir süreç olacağı göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle bahsi geçen durumlarda önerilen tüp bebek uygulamalarıyla kombine olarak PGT yönteminin gerçekleştirilmesidir.

 

fetus inside the heart shape of womb
Genel

Hamilelik Soruları

 Yaz Mevsiminin Hamilelik İçin En Zor Dönem Olduğu Söylenir. Hastalarınızdan Kaynaklanan Gözlemlerinize ve Mesleki Bilgilerinize Dayanarak Yaz Hamileliğinde Ne Gibi Sıkıntılar Yaşanabileceğini Söylersiniz? 

Yaz ayları özellikle tatil için seyahatin yoğun olduğu aylardır. Havuz, deniz bu

Hamilelerin Sıcaklardan Daha Fazla Etkilendikleri Doğru Mu? Bunun Nedeni Ne Olabilir? 

Özellikle Hamileliğin Hangi Ayları Yaz Dönemine Denk Gelirse Riskli Olabilir? 

Hamilelerin Yaz Aylarında Özellikle Dikkat Etmeleri Gerekenler Nelerdir?

Yaz aylarında sıvı kaybı fazladır, bunu telafi etmek için bol sıvı alımı önemlidir. Havuz ya da denize  girmek sonrası genital ve üriner sistem enfeksiyonlar artabilmektedir özellikle ıslak mayoyla kalmamaya özen göstermelidirler.

Yaz Aylarına Özel Bir Beslenme Programı Uygulanmalı Mı?

Yaz ayları taze sebze ve meyvenin bol miktarda bulunduğu aylardır, bunlardan faydalanmak gerekir. Günde 7-8 öğün az miktarda ama sık yemek tavsiye edilir. 

1,5-2 litre su alınmalıdır. 

Seyahatler Hamile Kadına Zarar Verir Mi? 

Gebelik haftaları önemlidir. Özellikle ileri gebelik haftalarında uzun süreli yolculuklar bir miktar riskli olabilir. Gebelikte pıhtı oluşum riski artar, uzun süren yolculuklarda hareketsiz kalmak bu riski daha da arttırır. İleri gebelik haftalarında uzun süren yolculuklardan kaçınılmalı, zorunlu ise 2-3 saatte bir mola verilerek, 10-15 dakika yürünmelidir.

Deniz Ya Da Havuzun Hamilelikte Sakıncalı Olmalı İhtimali Var Mı? 

Yeterli hijyen sağlandığı sürece havuzlara ve denize girmenin bir sakıncası yoktur. Zaten yüzmek gebelikte yapılabilecek en iyi sporlardandır.

Yoga, Pilates Gibi Aktiviteleri Önerir Misiniz Hamilelere? 

Kesinlikle evet, gebeler için geliştirilmiş özel yoga ve pilates programları vardır, kontrol altında bunların uygulanması son derece faydalıdır. Yoga ve pilates gibi sporlar özellikle bel kaslarını güçlendirdiği için gebelikte oluşan bel ağrılarının önlenmesinde çok yardımcıdırlar.

Hamileler İçin En Uygun Sporlar Hangileri? Hangi Aylarda Başlamak, Ne Kadar Aralıklarla ve Hangi Aya Kadar Sürdürmek Gerekir? 

Özellikle yüzme ve tempolu yürüyüş, gebelerin rahatlıkla yaptıkları sporlardır, belli bir başlama zamanı yoktur, zaten günümüzde sağlıklı yaşam kapsamında gebelik olmasa da sporu hayata dahil etmek gerekir. Aksi doktor tarafından söylenmediği sürece önceden spor yapan kondisyonu müsait kişilerin sıkça ve uzun süreli spor yapmalarının bir sakıncası yoktur. Bununla beraber erken doğum, düşük riski, kanaması, kasılması olan hastalara belli bir süre  spor yapmamasını tavsiye etmekteyiz. Ayrıca yüksek tansiyonu olan gebelerin de spor yaparken çok yüklenmemeleri gereklidir.

Hamilelere Uygun Olmayan Spor Dalları Var Mı?

Özellikle ağırlık kaldırma, daha önceden kondisyonu müsait değilse uzun mesafe koşmak, step tercih edilmeyen sporlardır.

Sadece Hamileler Değil, Hamile Kalmayı Planlayanlar İçin De Kaçınılması Gereken Spor Aktiviteleri Var Mı? 

Hayır, aksine gebe kalmayı planlayan kişilerin kendilerini düzenli egzersiz programlarına başlamalarını öneririz. Daha önceden kaslarını kuvvetlendirmiş kişilerde bel ağrısı daha az görülmekte ve gebeliği daha rahat geçirmektedirler.

Özellikle Yaz Döneminde Mutlu Hamilelik İçin Önerileriniz Neler Olabilir? 

Önce kendinizi sevin ve bu sevginizi bebeğinize yansıtın, onunla konuşun, müzik dinleyin, spor yapın. Unutmayın ki kendisiyle barışık ve hayata pozitif bakabilen kişinin hayatında herşey pozitif geçecektir. Yersiz endişeler, takıntılar, bebeği kaybetme korkularına gerek yoktur. Gebeliği ciddiye alın ama takıntı haline getirmeyin.

Genel

Lohusalık

Doğum Sonrası Kilo Aldıran Risk Faktörleri:

1) Hamilelik süresince alınan aşırı kilolar

2)Siyah ırk

3)Sigara alışkanlığını bırakmış olmak

Emzirme, doğum sonrası kilo alımını engellemede yardımcı olur. Emzirme aktivitesinin olmaması hamilelik sonrası depresyon riskini arttırır. Doğum sonrası depresyon ve doğum tipi arasında herhangi bir bağ bulunmamaktadır.

Hamilelikten 6 ila 8 hafta sonra, gestasyonel diyabeti olan kadınlar oral glukoz tolerans testine tabi tutulmalıdır.

Raporlara göre düşük libido; yorgunluk, ağrı ve yaralanmadan duyulan endişe kaynaklıdır. Libidonun olası değişikliklerine rağmen kadınların yüzde sekseninden fazlası hamilelik sonrasında altı hafta içerisinde cinsel faaliyete devam edebilmektedir. 

Sadece emziren ya da doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda vajinal atrofide geçici artış ve kayganlıkta azalma gözlenebilir. Su bazlı kayganlaştırıcılar ve tropikal östrojen kremleri tedavide kullanılabilir.

Doğum itibariyle 180 gün gözlenen 200.000’den fazla lohusa kadının bulunduğu bir veritabanında yapılan incelemede %1.2sinin altı hafta içinde tekrar kabul edildiği bulunmuştur.(%0.83’i vajinal doğum sonrası ve %1.8’i sezeryan sonrası). Geri kabul için en  yaygın sebepler hipertansiyon, rahim ve yara komplikasyonları, özellikle enfeksiyon ve kanamadır.  

Doğum sonrası vizit için en uygun zaman olan 6 hafta içerisinde birçok kadın cinsel aktiviteye yeniden başlayabilir, bu nedenle doğum kontrol yöntemleri kadınlar hastaneden çıkmadan önce tartışılmalı ve doğum sonrası üçüncü haftadan önce başlatılmalıdır.

Hamilelikten haftalar sonra abdominal kas yapısı olması gereken yapısına geri döner. Hamilelik süresince yapılan bazı egzersizlerin hamilelik sonrasında karın kası zayıflamasını engellediği ya da normale dönme sürecini hızlandırdığı kesin olarak bilinmemektedir.

Karın kaslarını geliştirmek için egzersizlere normal doğumdan sonra istenilen zamanda veya sezeryan sonrası abdominal insizyon iyileştikten sonra başlanabilir. Emzirmeyen kadınlar için menstürasyon dönemi doğumu takiben 7 ile 9 hafta sonrasında tekrar başlar. Aynı zamanda ovulasyon 45 gün içerisinde başlar. Perine ödeminin varlığında iyi perine hijyeni ve ayakların yatakta yükseltilmesi iyileşmeye yardımcı olur. 

Vajinal ya da sezeryan doğum sonrası en yaygın şikayetler ağrı ve yorgunluktur. Hipertonik uterus kasılmalarına bağlı olarak komplikasyon olmayan vajinal doğumlardan sonra da doğum sonrası ağrılar oluşabilir. Kısa süreli non-steroid anti-enflamatuarlar etkilidir. Doğum sonrası ilk haftanın sonunda ağrı genellikle kendiliğinden geçer.Varisli damarlar için hamilelik bir risktir ve doğum öncesi veya doğum sonrasında semptomatik olabilmektedir. Bu risk ilerleyen yaş, parite ve  aile geçmişine bağlantılı olarak artmaktadır.

Genel

Myom Ve Kısırlık

Myom ve Kısırlık

Myom leiomyom veya fibroid olarak adlandırılan ve kadınlarda en sık histerektomi (rahim alma) nedeni olan bu hastalık rahim kas hücrelerinin kanseröz olmayan bir şekilde tümoral büyümesidir. Üreme çağındaki kadınların %20-40 ında bu iyi huylu tümör görülmektedir. Genetik, hormonal ve çevresel faktörlerin gelişiminde rol oynadığı düşünülen bu sorun adet öncesi dönemde çok çok nadir görülürken menapoz sonrası ise küçülmekte ve sıklığı azalmaktadır. 

Myom problemi olan kadınlarda hiçbir şikayet olmayacağı (asemptomatik) gibi, düzensiz kanama, fazla miktarda adet görme, bazen kasık ağrısı şikayetleri ve kısırlık şikayetleri bulunabilmektedir.

Myomlar yerleşim yerine göre %55 uterusun dış duvarında (subseröz), %40 uterusun içinde (intramural) ve %5 uterusun içnde (submüköz ) olarak bulunurlar. Ayrıca vajinaya sarkan veya daha değişik yerleşimlerde de nadiren görülürler.

Myomu olan çoğu kadın kısır değil iken %5-10 infertil kadında myomlar görülmektedir. Myomlar yerleşim veya büyüklüğüne göre kısırlık nedeni olabilmektedir. Sperm geçişini engelleyerek, sperm veya embryonun taşınmasını bozarak, tüpleri bloke ederke, endometriumun kan akımı ve büyüklüğünü değiştirerek kısırlığa neden olabilmektedirler.

Vajinal muayene, vajinal ultrasonografi ve bazen gereken diğer görüntüleme yöntemleri ile myom tanısı konulmaktadır. Tanı koyulduktan sonra hastanın şikayetlerine göre myomların tedavi edilip edilmemesine karar verilir. Şikayete ve hastanın durumunun bireyselleştirilmesi ile konservatif, medikal veya cerrahi tedavi kararı hasta ile tartışılark alınır.

İnfertil hastalarda cerrahi myomun yerleşim yerine, büyüklüğüne, cerrahi tecrübeye göre açık(abdominal), laparoskopik veya histeroskopik yollarla yapılabilir.

Genel

Plasenta

Plasenta Nedir ? Patolojik İnceleme İle Hangi Tür Problemli Gebelikler Aydınlatılabilir ?

Plasenta anne karnındaki fetusa besin, sıvı mineral, oksijen ve diğer gerekli maddelerin geçişinde ve bebekteki artık maddelerin uzaklaştırılması ve temizlenmesinde rol oynayan çok önemli bir organdır. Sağlıklı bir bebeğin gelişimi için normal gelişim ve fonksiyon gösteren bir  placentaya ihtiyaç vardır. Anne, fetus ve plasentanın kanlanmasındaki oluşabilecek bozukluklar, plasental geçirgenliğin azalması ve ve artan metabolik ihtiyaçlar sonunda fetusun oksijenlenmesi ve beslenmesinde bazı problemler ortaya çıkabilir. Fetus geliştikçe giderek artan ihtiyacı karşılamak amacıyla plasenta ve rahim yatağını besleyen kan akışının da artması gerekir. İleri derecede plasental yetersizlik durumlarında plasentada yapısal birçok değişiklik ortaya çıkıp  çoğunlukla bunlar patolojik inceleme ile gözlemlenebilir.

Dünyada “perinatal patoloji” olarak adlandırılan ve doğum öncesinde anne ve bebek sağlığını bozan  pek çok hastalığı plasenta’dan doku örneklemesi ve patolojik çalışma yaparak araştırma ve sonraki sağlıklı gebelik ve çocuklara ışık tutarak inceleyen bir üst uzmanlık dalı gelişip son dönemlerde oldukça ümit vaad eden gelişmeler yaşanmaktadır. Bu incelemeler ile tekrarlayan gebelik kayıpları ve düşükler, anne karnında fetus ölümü ve göbek kordonuna ait bazı problemler ile erken doğum ve anne karnındaki fetusun gelişimine ait problemleri ve bunların altta yatan nedenlerini araştırmak ve ortaya çıkarmak mümkün olmaktadır. Biz de Yüksek Riskli Gebelikler Kliniğimizde, özellikle tekrarlayan düşük, erken doğum ve su gelmesi ve anne karnında fetusun ölümüyle sonuçlanan hasta grubunda, ABD ile  beraber yürüttüğümüz proje dahilinde hastanın bir sonraki gebeliğine ışık tutabilecek araştırma ve incelemeler yapmaktayız. Bu yöntemle rahim içi enfeksiyonlar, bağışıklık sistemine ait problemler, bazı pıhtılaşma bozuklukları ve rahim yatağı ve plasentada oluşan damarsal anormallikler ve kanlanma problemlerini tespit edebilmekteyiz. Saptadığımız anormalliklerin bir kısmında hastaları gebe kalmadan önce takibe alıp pek çok değişik ilaçları tedavide gebelik öncesinde bazılarını da gebe kalır kalmaz den kullanmaya başlıyoruz. Yine aynı incelemelerde saptanan değişiklikler yönünde hastayı bir sonraki gebeliğinde takip şeklimiz değişmekte ve normal bir gebe takibinden tamamen farklılaşabilmektedir. Bu yüzden özellikle yukarıda bahsettiğimiz hasta grubunda normalde doğum sonrasında artık materyal olarak kabul edilen ve imha edilen plasenta ve zarların patolojik incelemeler olanacak verecek şekilde saklanması nem arz etmektedir. Böylece gebeliklerinde problem yaşamış olan pek çok hasta ileride sağlıklı bir gebelik sonrasında sağlıklı bebeklere kavuşma fırsatına kavuşmuş olacaktır.

Nanotechnology Isometric Design Concept
Genel

Preimplantasyon Genetik Tanı ve Tarama

Preimplantasyon Genetik Tanı ve Tarama (Pgd-Pgs)

Preimplantasyon genetik tanı spesifik bir hastalık için (kistik fibrozis gibi) IVF tedavisi sırasında oluşturulan embriyodan alınan örnek hücrenin rahim içine transferinin yapılmadan önce incelenmesidir. Preimplantasyon genetik tarama da ise spesifik bir hastalık araştırılmaz; tüm kromozomlar mümkün olduğunca olası bir genetik problem için taranır.

Bu işlemin yapılmasının amacı problemli olan embriyonun daha önceden tanınmasının sağlanarak hem düşük yapma ihtimalini azaltmak hem de tüp bebek başarı şansını artırmaktır. Bu işlem özel labaratuar şartları ve tecrübeli personel gerektirmektedir.

İlk embriyo genetik taraması 1990 yılında yapılmıştır ve bu zamandan sonra hızla ilerleyerek devam etmektedir. Genetik tarama amacı ile embriyodan belirli hücreler değişik zaman ve yöntemlerle alınabilir.

1) Polar body biyopsisi

2) Klivaj evresi (3. Gün embriyo) biyopsisi

3) Blastosist evresi (5. Gün embriyo) biyopsisi

Blastosist evresinde yapılan biyopsi işleminin embriyoya zararı en az olmakla birlikte yüz güldürücü sonuçlar alınmakta ve çoğu biyopsi işlemi artık bu safhada yapılmaktadır.

Anne yaşı 38 ve üzeri olan hastalar, tekrarlayan gebelik kaybı olan hastalar, tekrarlayan IVF başarısızlıkları olan hastalar(3 ve daha fazla), daha önce  genetik problemli veya down sendromlu bebek taşıma gibi öyküsü bulunan hastalar, kendi genetik taramasında(karyotip) genetik problemi olan hastalar, tek gen bozuklukları taşıyan hastalar (otosomal dominat, X ‘ e bağlı hastalıklar veya otozomal resesif hastalıklar), HLA tiplendirmesi gereken hastalar bu genetik tarama işlemi için endikasyon oluştururlar. Bu nedenler arasında bu işlem en fazla ileri anne yaşı nedeniyle uygulanmaktadır ki ilerleyen anne yaşı ile birlikte yumurtada kromozomal problemler (anaploidi) artmaktadır (tablo).

large img

Franasiak JM, Forman EJ, Hong KH, Werner MD, Upham KM, Treff NR, Scott RT Jr. The nature of aneuploidy with increasing age of the female partner: a review of 15,169 consecutivetrophectoderm biopsies evaluated with comprehensive chromosomal screening. Fertil Steril. 2014 Mar;101(3):656-663.e1. doi: 10.1016/j.fertnstert.2013.11.004. Epub 2013 Dec 17.

PGS yöntemi ile birlikte çoğu çalışmada düşük yapma oranlarının azaldığı ve özellikle blastosist evresi (trofoektoderm biyopsisi) uygulaması ile birlikte IVF başarısının anlamlı ölçüde arttığı gösterilmiştir.Ayrıca önceki çocuğunda kemik iliği naklli gerektiren bir hastalığın ortaya çıkması durumunda çiftler IVF ile hasta çocukla doku uyumlu ama sağlıklı (HLA tiplemesi-HLA tayini) çocuk sahibi olmak ve sonrasında doğacak olan bebekten alınacak kordan kanı veya kemik iliği ile hasta çocuğunu iyileştirilebilir. PGD sonrası yapılan HLA uyumlu embriyo transfer ile hem hasta çocuk iyileşebilmekte hem de genetik hastalığı olmayan bebek dünyaya gelebilmektedir.

Biyopsi Yapılan Embriyolar 3 Yöntem Kullanılarak İncelenebilir

1) Array Comparative Genomic Hybridization (aCGH)

2) Single nucleotide polymorphism microarrays (SNP)

3) Quantitative real time polymerase chain reaction(qPCR)

PGD Yöntemine Yönelik Endişeler

Özellikle 3 gün embriyosuna yapılan biyopsilerde embriyo travmatize olabilir. Fakat blastosist evresinde yapılan biyopsi ile embriyoya verilen zarar en az düzeydedir ve embriyoyu zayıflatmamaktadır. Kullanılan yönteme göre değişmekle birlikte PGT testinin hatalı sonuç verme ihtimalinin %2 civarında olduğu bilinmektedir (mozaisizm gibi..). mozaik patern bazen embriyonun kendisini onarması veya hatalı hücrelerin fetüs tarafı yerine plasenta tarafına transfer edilmesi ile kendi kendine tamir edilebilmektedir. 

IVF başarısını artırmak için kliniğimizde embriyoları 5. güne (blastosist dönemi) ulaştırmayı ana hedefimiz olarak belirledik. Çünkü blastosist embriyoları 2,3 veya 4. gün embriyolarına göre daha az oranda kromozomal anormallik göstermekte, biyopsi işlemi için uygun bulunmakta ve tutunma başarısı daha yüksek olarak bulunmaktadır.

Close up of pregnant woman holding ultrasound scan on her tummy
Genel

Riskli Gebeliklerin Belirlenmesi Ve Epidemiyolojisi

Riskli Gebeliklerin Belirlenmesi ve Epidemiyolojisi

Gebelik sağlıklı kadınlarda fizyolojik bir süreç olarak kabul edilmelidir. Çalışan kadının daha geç yaşlarda gebe kalması ve yardımcı üreme teknolojilerinin ilerlemesi ile anne olma yaşının yükselmesi sonucunda gebelik sırasında kronik hipertansiyon, tip II diyabetes mellitus, obesite, tiroid disfonksiyonu gibi eşlik eden hastalıklarla karşılaşma olasılığı genel toplumda yükselmektedir. Fizyolojik sürecin bu hastalıklarla birlikteliği saptanmalı, hem fetus hem de anne adayı riskli gebelikler kapsamında değerlendirilmelidir. 

Gebe veya bebekte, genel topluma göre kötü sonuçla karşılaşma olasılığı daha yüksek olan gebelikler, riskli gebelik olarak tanımlanmıştır.1 Düşük riskli, yani normal gebeliklerin takibi; gebe ile ailesinin eğitimi, yönlendirilmesi, desteklemesi, ortaya çıkabilecek minör semptomların tedavisi ve klinik ve laboratuar dayanaklı tarama programlarının izlemesi şeklinde olmalıdır. Gebelik öncesinde veya gebelik sırasında yüksek riskli olduğu belirlenen bir gebenin takibinde bunlara ek olarak, anne ve bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek faktör ve problemlerin önceden saptanması, önlenmesi ve tedavi edilmesi de bulunmaktadır.1

Son elli yılda yapılan çalışmalar antenatal takibi yapılmayan kadınların gebelik sonuçlarının daha kötü olduğunu göstermiştir. Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda, antenatal bakım ile gebelik sonuçlarının iyileştiği bildirilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde de, iyileştirilmiş antenatal takip ile perinatal ve maternal mortalitenin azaldığı tespit edilmiştir.2, 3 

Prenatal bakımın kullanılırlığını ölçmek için, prenatal bakım alan kadın yüzdesi, hiç bakım almayan veya geç prenatal bakım alan kadınların yüzdesi, antenatal bakımın yeterliliği gibi farklı ölçütler kullanılmaktadır.4 Antenatal bakımın kullanımı sosyoekonomik, etnik ve coğrafik farklılıklar gösterir. Batı ülkelerinde de var olan bu farklılıklar, perinatal ve maternal mortalitede önemli farklar yaratmıştır. Örneğin İngiltere’deki Pakistan asıllı annelerden doğan bebeklerin perinatal mortalite hızları ulusal ortalamanın iki katıdır.5 Gelişen ve gelişmekte olan ülkelerde, prenatal bakımın sağlanmasında ve içeriğinde çok büyük farklılıklar görülmektedir.5

Antenatal bakımın kim tarafından verilmesi gerektiği konusunda da ülkeler arasında farklılıklar görülmektedir. Her hastanın prenatal bakımının doktor tarafından verilmesinin gerekliliği konusunda kanıt yoktur.4,6,7 Bazı özel sorunlar için aile hekimleri, ebeler veya başka branşlardan uzmanlar daha çok yardımcı olabilir. Aile hekimleri ve ebeler normal seyirli gebeliklere bakım vermekle yükümlü olup, problemli, riskli gebeliklere bakım konusunda kadın doğum uzmanı yardımcı olur.8 Avustralya’da yapılan bir çalışmada üçüncü basamak bir obstetrik referans merkezinde antenatal takibin ebeler tarafından yapılmasının perinatal mortalite ve morbiditede bir artış olmadan artmış hasta memnuniyeti ile beraber olduğu saptanmıştır.9 Dünya Sağlık Örgütü düşük riskli gebeliklerdeki antenatal bakım programlarının yeterliliğini değerlendirmiştir. Düşük riskli grupta farklı programlar ve farklı antenatal bakım sağlayıcıları perinatal sonuçlar açısından karşılaştırıldığında, fark saptanmamıştır. Ancak antenatal bakımı veren meslek grubuna göre farklı bir hasta memnuniyeti saptanmıştır. Ebe veya aile hekimi tarafından verilen bakım, kadın doğum uzmanı tarafından verilen bakım ile karşılaştırıldığında, hastanın takibe devamının ebeler tarafından verilen programda daha yüksek oranda olduğu görülmüştür.10 Düşük riskli gebeliklerde, uzman doktorun antenatal takibi yaptığı bir program gebelik sonucunu değiştirmeden daha masraflı gözükmektedir. Danimarka ve Hollanda’da, ebelerin aile hekimleri ile ortak yürüttüğü bir antenatal bakım uygulaması vardır. Bu programa göre, herhangi bir risk belirmesi durumunda ve/veya doğum aşamasında obstetrisyen devreye girmektedir. Belçika, Almanya, A.B.D. ve Kanada’da ise antenatal bakımın neredeyse tamamı obstetrisyen tarafından verilmektedir. Fransa ve İngiltere’de, aile hekimi, ebe ve obstetrisyen görev paylaşımı yapmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise geleneksel ebeler de antenatal bakıma belli bir oranda katkıda bulunurlar.4,11,12

Antenatal takibin en önemli bileşenlerinden biri de gebenin eğitimidir. Bu konu, ülkeden ülkeye değişmekle beraber, gebeler medikal bir profesyonelden ziyade en fazla yakınlarından ve arkadaşlarından bu eğitimi almaktadır. Gebelerin erken doğum ve belirtileri hakkında bilgilendirilmesi, gebelikte diyabetin, yüksek tansiyonun, eşlik eden diğer hastalıkların öneminin anlatılması, perinatal ve maternal morbidite ve mortalitenin azaltılması açısından önemlidir.13 

Gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik ve kültürel etkenler nedeniyle antenatal bakıma ulaşım bazı zorluklar olabilir. Kötü sosyoekonomik durum ile zayıf antenatal bakım alma yakın ilişkilidir.14  Düşük sosyoekonomik durumu olan kadınlarda ev ziyaretleri ve tıbbi bilgi artırımı, sağlık alışkanlıklarının doğru yönde değiştirmesi açısından faydalı olabilir.15 Gelişmekte olan ülkelerde fakirliğin azaltılması ve ekonomik durumun iyileştirilmesi ile antenatal bakıma ulaşımın arttığı görülmüştür.16

Dünyada antenatal vizit sayısı ve sıklığı konusunda bir uzlaşma yoktur. Örneğin, American College of Obstetricians and Gynecologists (ACOG) 28 haftaya kadar her dört haftada bir, 28- 36 gebelik haftaları arasında iki haftada bir ve 36. haftadan doğuma kadar olan süreçte de haftada bir antenatal viziti önermektedir. Kırk haftalık bir gebelik için bu toplam 13 vizit yapar.17 Başka kaynaklar ise normal seyirli bir gebelikte toplam 8 vizitin yeterli olabileceğini bildirmektedir. Avrupa ülkelerinde bu sayı 5 ile 15 arasında değişmektedir. Farklı ülkelere göre değişebilen antenatal takibin sıklık ve şekline rağmen gebelikte yapılan klinik ve laboratuar destekli tarama programları hemen hemen aynıdır.17

Antenatal takipte risk faktörleri sorgulanarak saptanabilir:17

  •  Genel Demografik Faktörler 
  •  Anne Yaşı,
  1. Etnik köken,
  2. Sosyoekonomik durum,
  3. Beslenme alışkanlıkları,
  4. Mesleki maruz kalınan maddeler.
 

Obstetrik Öykü 

  1. Gravida, parite, abortus, dış gebelik,
  2. Önceki gebeliklerin doğum yolları ve bebeklerin doğum ağırlıkları ve gebelik komplikasyonları (erken doğum, erken membran rüptürü, intrauterin gelişme geriliği, preeklampsi, intrauterin fetal kayıp, fetal kromozomal – genetik anomali)
  3. Canlı çocuk sayısı,
  4. Postpartum depresyon öyküsü.

Medikal Öykü 

  1. Tütün, madde ve alkol alışkanlıkları,
  2. Maternal hastalık ve bu nedenle kullanılan ilaç varlığı,
  3. Kan transfüzyonu öyküsü,
  4. Geçirilmiş ameliyat, uygulanan anestezi tipi, komplikasyon olup olmadığı.

Jinekolojik Öykü 

  1. Subfertilite,
  2. Doğum kontrolü kullanımı,
  3. Menstruel düzen sorgulaması,
  4. HIV, HPV, HBV, HCV, gonore, klamidya enfeksiyon varlığı.

Aile Hikayesi 

  1. Konjenital anomali,
  2. Diyabetes mellitus,
  3. Hipertansiyon,
  4. Renal hastalık,
  5. Tromboembolik hastalık.
  6. Annede preeklampsi, preterm doğum öyküsü
  • Gebelikle İlgili Ek Risk Faktörleri 
  •  Çoğul Gebelik,
  1. Gebelikte vajinal kanama,
  2. Azalmış veya anormal bebek hareketleri,
  3. Anormal uterus boyutu ve amniyotik sıvı miktarı,
  4. Gebelikte artmış kilo alımı.

Fizik muayenede gebelere genel fizik muayene ve pelvik muayene yapılır. Her vizitte tansiyon arteriyel değerlendirilmeli, gebenin ağırlığı ölçülmelidir. Tansiyon arteriyelde yükselme olup olmadığı, ani kilo alımı veya kilo kaybı olup olmadığı kaydedilmelidir. Uterus değerlendirilmeli, fundus- pubis mesafesi ölçülmelidir. 

Gebelikte yapılan tanısal tarama testleri ise şunlardır:

  1. Tam idrar tahlili.
  2. Tam kan sayımı.
  3. Kan grubu ve antikor bakılması (indirekt Coombs).
  4. Serolojik tarama (HBV, HCV, HIV, TORCH, Sifilis).
  5. Ultrasonografi ile fetal büyümenin değerlendirilmesi, fetal konjenital anomaliler açısından ultrason belirteçlerinin saptanması, plasentanın lokalizasyonu, çoğul gebelik varlığı.
  6. Doppler ultrasonografi ile fetal dolaşımın ve plasental fonksiyonların değerlendirilmesi.
  7. Birinci ve ikinci trimesterde biyokimyasal taramalar ve maternal serum alfa fetoprotein (MSAFP).
  8. Asemptomatik bakteriüri varlığı. 
  9. Daha önce taraması olmayan olgularda servikal smear testinin yapılması.
  10. Grup B Streptokok taşıyıcılığının vajinal kültür ile değerlendirilmesi.
  11. Riskli grupta tiroid fonksiyon testlerinin değerlendirilmesi. 

Antenatal bakımın en önemli amacı, devam eden tarama programları esnasında herhangi bir risk faktörü ortaya çıkan gebeleri belirlemektir. Risk, gebenin öyküsüne, gebelikten önce veya birinci antenatal vizit veya sonraki vizitlerde yapılan test ve muayene bulgularına dayanılarak belirlenir. Etkili bir antenatal takip, risk faktörü belirlenen gebenin takibi, erken müdahalesi, komplikasyonların önlenmesi ve uygun tedavisinin yapılmasını da içermektedir. 

Günümüzde neonatal yoğun bakın koşullarının iyileşmesi ile 24 hafta sonrası gebelikler yaşatılabilir hale gelmiştir. Ancak, halen preterm doğum neonatal morbidite ve mortalite açısından en önemli risk faktörlerindendir. Antenatal bakım sürecinde çoğul gebeliklerin, daha önce annesinde ve kendisinde preterm doğum öyküsü olan gebelerin, mesleki koşulları nedeniyle uzun süre ayakta çalışan olguların, geçmişinde preterm doğum, erken membran rüptürü ve sistemik hastalık öyküsü (diabet, tiroid, kronik hipertansiyon, konnektif doku hastalığı vb.) olan grupta  preterm doğum yapma olasılığının yüksek olduğu bilinmelidir. Bu olguların enfeksiyon varlığının araştırılması açısından vajinal kültürleri yapılmalı, transvajinal ultrason ile servikal uzunlukları değerlendirilmeli ve gerekli durumlarda fetal fibronektin tayini yapılmalıdır. Uterus kontraksiyonlarının hissedilmesi olası diğer bulguların (artmış pelvik bası, kasık ağrısı vb.) erkenden dikkate alınması ile doğum süreci başlamadan hastaneye gelmeleri konusunda eğitilmeli ve zamanında uygulanacak kortikosteroid uygulamaları ile neonatal morbiditenin önemli etkenlerinden respiratuar distress sendromu (RDS), periventriküler kanama, nekrotizan enterokolit olasılığı azaltılmalıdır.18 

Çoğul gebelik oranları ve çoğul gebeliklerin kendilerine özgü taşıdığı riskler yardımcı üreme tekniklerinin kullanıldığı merkezlerin sayısının artması ile hızla artmaktadır. Ülkemizde transfer edilecek embriyo sayısında sınırlama bulunmamaktadır, dünyada da transfer edilecek ideal embriyo sayısı konusu tartışmalıdır.19 Çoğul gebeliklerde iki fetusun üzerindeki fetus sayısının bulunduğu durumlarda multifetal gebelik reduksiyonu işlemi uygulanması ve sonrasında uygun protokoller ile gebeliklerin izlenmesi ile perinatal morbidite ve mortalitede iyileşme sağlanabilmiştir.

Antenatal takipler sırasında daha önce risk saptanmayan olgular da, beklenmedik şekilde riskli gruba dahil olabilir. Bu grup hastalığın en önemli örneklerinden biri de gebelik ve hipertansiyon olgularıdır. Tüm gebeliklerin %12-22’si gebelik ve hipertansiyon ile komplike olmaktadır ve ABD’ndeki anne ölümlerinin %17.6’sından sorumludur.20 Preeklampsi insidansı ise %5-8 olarak bildirilmiştir.21 Bu risk grubuna dahil hastalarda malign hipertansiyona ikincil gelişen intrakraniyal kanama, plasenta dekolmanı, dissemine intravaskuler koagulopati,  akut tubuler nekroz gibi end- organ hasarı maternal morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır. Fetus ve yeni doğanda ise prematurite, intrauterin gelişme geriliği, intrauterin hipoksi, iskemik ensefalopati morbidite oluşturmaktadır.22

Gebelik ve diyabet birlikteliği taranması ve tedavi edilmesi gereken, anne ve fetus sağlığını etkileyen önemli klinik durumdur. Gestasyonel ve pregestasyonel olmak üzere iki ana başlıkta toplanabilir. Pregestasyonel diyabete tüm gebeliklerin %1’inde rastlanmaktadır.23 ACOG düşük risk kriterlerinin hepsini dolduran olgular dışında tüm gebelerin gestasyonel diyabet için taranmasını önermektedir.24 Düşük risk kriterleri; yirmi beş yaşın altında olunması, düşük riskli ırk ve etnik gruptan olunması, vücut kitle indeksinin 25’in altında olması, anormal glukoz toleransı öyküsü olmaması, daha önceki gebeliğinde gestasyonel diyabet öyküsü olmaması ve birinci derece akrabada diyabet varlığının olmamasıdır.24 Diyabet varlığında konjenital anomali, düşük, intrauterin kayıp, preterm doğum, makrozomi, omuz distosisi ve travmatik doğum, neonatal hipoglisemi gelişme insidansı yükselmiştir. Maternal ve fetal komplikasyonların azaltılmasında kan şekerinin diyetle regülasyonu, egzersiz, hastanın eğitilmesi ve gerekiyorsa insülin ile tedavi rol almaktadır. 

Gebelikte diğer endokrin disfonksiyonlar, otoimmun hastalıklar, hemoglobinopatiler, tromboembolik hastalıklar maternal ve fetal sonuçları etkileyebilecek diğer önemli klinik durumlardır. Tiroid disfonksiyonları üreme çağındaki kadınları etkileyen ve diyabetten sonra ikinci sırada yer alan endokrin hastalık grubudur. Hipertiroidi gebelerin %0.2’sini etkilemektedir ve bunların % 90-95’inden Graves hastalığı sorumludur.25 Tedavi edilmemiş hipertiroidi artmış maternal- perinatal mortalite ile ilişkilidir. Hipotiroidi ise gebelerin %1’ini etkiler. Toplum sağlığı açısından değerlendirildiğinde tiroid hormonlarının fetal beyin gelişiminde önemli rol aldığı unutulmamalıdır.

Pratikte, gebelikteki risk belirlemesi genel risk skorlaması ve özel risk skorlaması olmak üzere iki şekilde yapılabilir.26 Gebelikte genel bir risk skorlaması yapmanın faydası, riskli gebelerin farklı kategorilere sınıflanması ve uygun yaklaşımın standardize edilmesi açısından faydalı olabilir. Özellikle perinatal ölüm, gebelik haftasına göre küçük veya düşük doğum ağırlıklı bebek, preterm eylem veya doğum, perinatal asfiksi ve bu durumların birlikteliği için risk skorlaması geliştirilmiştir.27. Bazı ülkelerde, belli risk faktörleri için genel risk skorlaması sistemleri kullanılmasına karşın, pratikte spesifik risk faktörlerinin belirlenmesiyle riskli gebeler tanımlanır. Gebeliğini olumsuz etkileyebilecek bir risk faktörü saptanan gebe kadına, ortaya çıkabilecek olumsuz durumu engelleyebilecek, iyileştirecek veya tedavi edecek, rutin antenatal bakıma ek uygulamalar yapılır. 

Kaynaklar

  • James DK. Risk at booking visit. In James DK, Sirrat GM (eds): Pregnancy and Risk. Chischester, UK, John Wiley, 1988, pp 45-80.
  • Barros H, Tavares M, Rodrigues T: Role of prenatal care in preterm birth and low birthweight in Portugal. J public Health Med 1996; 18: 321-328.
  • Naidu J, Moodley M, Adhikari R, et al: Clinicopathological study of causes of perinatal mortality in a developping country. J Obstet Gynecol 2001; 5: 443-447.
  • Buekens P: Variations in provision and uptake of prenatal care. Clin Obstet Gynecol 1990; 4: 187-205.
  • Lord Hunt P: The future of public Health. World Hosp Health Serv 2002; 38: 34-44.
  • Hall ML: Identification of high risk and low risk. Clin Obstet Gynecol 1990; 4: 65-76.
  • Biro MA, Waldenstorm U, Brown S, Pannifex JH: Satisfaction with team midwifery care for low – and high-risk women: A randomized controlled trial. Birth 2003; 30: 1-10.
  • Lombardo M, Golding G: Shared antenatal care: A regional perspective. Aust Fam Physician 2003; 32: 133-139.
  • Hepburn M: Social problems. Clin Obstet Gynecol 1990; 4:149-168.
  • Gravely EA, Littlefield JH: A cost-effectiveness analysis of three staffing models for the delivery of low risk prenatal care. Am J Public Health 1992:82:180-184.
  • NylanderPPS, Adekunle AO: Antenatal care in developing countries. Clin Obstet Gynecol 1990; 4: 169-186.
  • Brennan M: Training traditional birth attendants reduces maternal mortality and morbidity. Trop J Obstet Gynecol 1988; 1: 44-47.
  • O’Cathain A, Walters SJ, Nicholl JP, et al. Use of evidence based leaflets to promote informed choice in maternity care: Randomized controlled trial in every day practice. BMJ 2002; 324: 643.
  • Elam-Evans LD, Adams MM, Garguillo PM, et al: Trends in the percentage of women who received no prenatal care in the United States, 1980-1994: Contributions of the demographic and risk effects. Obstet Gynecol 1996; 87: 575-580.
  • Gerein N, Mayhew S, Lubben M: A framework for a new approach to antenatal care. Int J Gynecol Obstet 2003; 80: 175-182.
  • Hasan IJ, Nisar N: Women’s perceptions regarding obstetric complications and care in a poor fishing community in Karachi. J Pak Med Assoc 2002; 52: 148-152.
  • American College of Obstetricians and Gynecologists: Guidelines for Perinatal Care. Washington, DC, American Academy of Pediatrics and American College Obstetricians and Gynecologists; 1988, pp 54-55.
  • The Cochrane Library, issue 2. Oxford, UK. Update Software, 2003. 
  • Dare M, Crowther C, Dodd J, Norman JR. Single or multiple embryo transfer following in vitro fertilization (IVF) for improved pregnancy outcome: A systematic review of the literature. Aust N Z J Obstet Gynecol 2004; 44(4): 283-291
  • American College of Obstetricians and Gynecologists: Diagnosis and management of preeclampsia and eclampsia: ACOG Practice Bulletin no. 33. Obstet Gynecol 2002; 99: 159-167
  • Cunningham FG, Gant NF, Leveno KJ, Gilstrap LC III, Hauth JC, Wenstrom KD. Hypertensive disorder in pregnancy. In: Williams obstetrics. 21st ed. New York: McGraw-Hill, 2001: 567- 618 (Level III) 
  • Anthony RG. Hypertension in pregnancy. Obstet Gynecol Clin N Am. 2004; 31: 223-241 
  • American College of Obstetricians and Gynecologists: Pregestasyonel Diabetes Mellitus: ACOG Practice Bulletin no. 60. Obstet Gynecol. 2005; 105(3): 675-685
  • American College of Obstetricians and Gynecologists: Gestasyonel Diabetes: ACOG Practice Bulletin no. 30. Obstet Gynecol 2001; 98: 525-538
  • Nader S. Thyroid disease and other endocrine disorders in pregnancy. Obstet Gynecol Clin N Am. 2004; 31: 257-285
  • Alexander S, Keirse MJNC: Formal risk scoring during pregnancy. In Chalmers I, Enkin M, Keirse MJNC (eds): Effective Care in Pregnancy and Childbirth. Oxford, Oxford University Press, 1990, pp 345-365.
  • Chard T, Harding S, Carroll S, et al: A comparison of different methods for calculating overall risk scores from risk factors ascertained in a computerizes obstetric information system. J Perinatol Med 1990; 18: 23-29.
pregnant woman
Genel

Yaş ve Kadın Fertilitesinin Azalması

Yaş ve Kadın Fertilitesinin Azalması

Kadınlar annelerinin karnındayken kazandıkları belli bir yumurta sayısı ile doğarlar. Doğum sonrası bu yumurta sayısı artırılamaz ve menapoza kadar geçen süre içerisinde yumurtalıklarında belirli sayıda bulunan yumurtaları kaybederek en sonunda yumurtanın geliştirilemediği doğal bir süreç olan menapoz durumua erişirler. Bu süregelişte çocuk sahibi olabilmenin bilincinde olmak gerekir.

Kadınlar erişkin dönemde her menstrüel periyotta eşi ile düzenli ilişkisi sonrası fekundite oranı olarak adlandırılan belirli bir gebe kalma oranı taşırlar ki bu oran her menstrüel periyotta yaşa bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte yaklaşık %10-20 dir. Fekundite oranı 32 yaşından sonra giderek düşerken; 37 yaşından sonra bu düşüş hızı oldukça artmaktadır. Ayrıca yaş ilerlemesi ile birlikte  gebelik kayıplarında da ciddi bir artış söz konusudur. 35 yaş üstü kadınlar eğer 6 ay içinde tedavisiz gebe kalamıyorsa teşhis ve gerekli tedavi yapılmalıdır ve eğer 40 yaş üstü bir çift gebe kalamıyorsa bu değerlendirme çok hızlı bir şekilde yapılmalıdır.

Yaşın artışı ile birlikte gebe kalmanın zorlaşması ispatlanmıştır. İster aşılama isterse tüp bebek yönteminde olsun yaş çok önmli bir faktördür. 35 yaşından genç kadınlarda tüp bebek başarısı ortalama %41,5,  35-37 yaş arasında %31,9,  38-40 yaş arasında %22,1, 41-42 yaş arasında %12,4 ve 43-44 yaş arasında ise %5’den azdır.

Ayrıca yaşla birlikte myom, tüplere bağlı hastalıklar, endometriozis gibi gebeb kalmayı etkileyecek problemlerde ortaya çıkmaktadır.

Bu bilgiler ışığında kadınların yaş ile gebelik hızının azaldığını bilmeleri, gerektiğinde uygun koşullarda yumurta veya embriyo dondurma gibi doğurganlığı ileri yaşlara taşıyabilecek yöntemleri bilmeleri ve bu konuda hekimlerinden danışmanlık almaları gerektiğini önemle vurguluyoruz.

Part of pregnant woman with little shoes for baby
Genel

Yaz Gebelik Parents

Gebelik,  anne adaylarının, diğer zamanlara göre kendilerine daha çok dikkat etmeleri gereken oldukça özel bir dönemdir. Bu dönemin rahat ve sağlıklı geçirilmesi her anne-babanın arzusu ve amacıdır. Önümüzde bizi bekleyen sıcak yaz günleriyle beraber gebeliğin yükünün de biraz daha ağırlaşması, rahatsızlık hissinin artması  kaçınılmazdır. Beslenmeden cilt bakımına, giyim kuşamdan temizliğe kadar özel bir bakım gerektiren bu dönemle ilgili birkaç önemli noktayı vurgulamak, ek bir yük olarak gebeliğe eklenen  sıcakla başetme ipuçlarının üzerinden tekrar geçmek faydalı olacaktır.

 Güneş ışınlarının içindeki ultraviyole (UV) radyasyonun bilindiği gibi deride kemik yapımına yardım eden D vitamini sentezleme açısından önemli bir rolü mevcuttur. Ancak UV ışınlarının aynı zamanda güneş yanıkları, deride kalıcı hasarlar ve deri kanserine kadar varan olumsuz etkileri de unutulmamalıdır.  UV ışınlar 3 tip olup, bunlar UVA, UVB ve UVC’ dir. UVC yeryüzüne kadar ulaşmayıp, tıpta sterilizasyonda kullanılmakadır. Yeryüzüne ulaşan UV ışınlarının  çoğunluğu UVA olup, deri kanserine yol açabilse de UVB kadar tehlikeli olmadığı bilinmektedir. UVB nin de yaklaşık % 90 kadarı ozon tabakası tarafından absorbe edildiği halde halen güneş yanıklarının, deri lezyonlarının ve cilt kanserlerinin başlıca sebebidir. UVB bulutlu bir havada bile cilt hasarı yapabilir. UV ışınların deneysel olarak kan folat (folik asit ) seviyesini de azalttığı gösterilmiştir. Bilindiği gibi folik asit fetal sinir sisitemi yapısı için gerekli bir madde olup, spina bifida ve  diğer nöral tüp defektlerinin önlenmesi için her  anne adayının – mümkünse gebelikten önce başlamak üzere- en az 4 ay kullanması gerekmektedir. Halen gebeliğin erken evrelerinde UV ışınlarına fazla maruz kalmanın bebekte bahsedilen gelişme anormalliklerine yol açıp açmadığı araştırılmaktadır. 

Ne Yapmalı?

  • Güneş ışınlarının daha dik ve etkili olduğu saat 11:00-16:00 arası dışarı çıkmamaya özen gösterin, mümkünse aktivitelerinizi bu saatler dışında, sabah erken veya akşam saatlerinde gerçekleştirin. 
  • Gebelik, hormonal etki nedeniyle güneş yanığı ve güneş lekeleri oluşumuna son derece yatkınlık yaratır. Özellikle  gebelik maskesi olarak da bilinen “melazma gravidarum”( Alın, yanaklar veya şakaklarda ciltten hafif kabarık, sütlü kahve renkte simetrik lekeler) un oluşumunda rol oynayan en önemli faktör UV ışınlarına maruziyettir. 
  • Güneşe çıkmadan en az 20 dakika önce UVA ve UVB ye etkili koruyucu kremlerinizi sürün. Gebelikte genellikle PABA  ve diğer kimyasal bariyer içermeyen, titanyum dioksit veya megzoril gibi fiziksel bariyer içerikli güneş losyonları önerilmektedir. Gebeler için uygun bu güneş koruyucularının kullanılmasında bilinen hiçbir sakınca yoktur. 
  • Güneş ışığını yansıtacak, açık renkte rahat ve hafif giysiler( terinizin çabuk buharlaşmasını böylece cildinizin hava almasını sağladığı için tercihen pamuklular) , geniş kenarlı şapkalar, uygun güneş gözlükleri de güneşe çıkmadan önce hatırlanması gereken önemli ayrıntılar!

UV ışınları dışında, yazın özellikle gebelerin dikkat etmesini gerektiren diğer bir önemli konu  da artan ısıdır. Isı artışı kaçınılmaz olarak gebeliğe ek yük yüklemektedir. Nefes alma zorlaşabilir, yeterli sıvı alınmadığı takdirde terlemenin de etkisiyle kolayca dehidratasyon (vücuttan fazla miktarda sıvı kaybı) gelişebilir, sıvının damar dışına geçişi nedeniyle şişlikler oluşabilir. Artan ısı kan basıncı artışına da yol açabilir, özellikle eğilimi olan gebelerde yazın tansiyon yükselmelerine dikkat edilmelidir. 

Ne Yapmalı?

Günde en az 2 litre (6-8 bardak) su ve taze meyve suyu tüketin.Terlemeyle kaybedilen sıvının yerine konması anne ve bebek sağlığı için çok önemlidir.  Kafein içeren içecekleri günde 2 bardakla kısıtlayın. Aşırı tuz tüketimini azaltın.

  • Sıcaklığın özellikle yüksek olması beklenen günlerde mümkünse dışarı çıkmayın. Klimalandırılmış, gölgeli ortamlar tercihiniz olsun. 
  • Serin kalmak için kısa duşlar alın. 
  • Dışarı çıkarken çantanızda spreyli su şişesi bulundurun. Rahatsızlık hissettiğinizde yüzünüz ve boynunuza uygulamak sizi rahatlatacaktır. Bileklerinizi yaklaşık 30 saniye soğuk suya tutmak da serinleme hissi verir ve şişlikleri azaltır. 
  • Çok fazla ayakta kalmamaya dikkat edin. Mümkün oldukça şişliklerin önlenmesi için bacak elevasyonu (bacakların yüksekte tutulması) yaparak kan dolaşımınızı güçlendirin. Rahat ayakkabılar tercih edin. 
  • Gün içinde kısa dinlenme periyodlarınız olsun. Artan ısının sizi yorması çok doğaldır ve istirahat kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. 
  • Saat 11 den sonra sizi daha da terletebilecek yemek pişirme, çocuk bakımı veya diğer ev işlerinde mümkünse yardım alın. 

Diğer önemli bir konu da aşırı sıcaklarla beraber daha sık görülen besin zehirlenmeleridir. Çoğu enterovirüslerle olan bu besin zehirlenmeleri (gastroenterit) özellikle bahar ve yaz aylarında besinlerin uygun olmayan sıcaklıkta bekletilmesi nedeniyle  artış göstermektedir. 

Ne Yapmalı?

  • Özellikle gebeliğin ilerleyen döneminde sık sık ve az az yemek yiyin. Bu şekilde hazımsızlık, mide yanması, nefes zorluğu gibi problemlerden de korunmuş olursunuz. Taze salatalar ve meyveler- iyi yıkanmış olmaları kaydıyla-  yaz için ideal besinlerdir. Fast-food ve cips gibi tuz içeriği yüksek , veya açık yerlerde satılan, temiz izlenimi vermeyen gıdalardan kaçının.  Mayonez ve dondurma tüketmeden önce üretim ve saklanma koşullarından emin olun. 

Son olarak yazın cildinizde pek çok bölgede artmış nem nedeniyle mantar enfeksiyonları sıklığında da artma olabileceğini belirtelim.. 

Ne Yapmalı?

  • Sık sık ılık duşlar alın. Özellikle kıvrımlı yerleri  kuru tutmaya çalışın. Kapalı ve dar aykkabılardan kaçının, giymek zorunda olanlar için ayak  pudra ve spreyleri faydalı olabilir. 
  • Vajinal mantar ve diğer enfeksiyonlara dikkat!. Kötü kokulu akıntı, kaşıntı, idrarda yanma, idrara herzamankinden sık çıkma gibi şikayetlerinizi ihmal etmeden doktorunuza iletin. Çünkü genitoüriner enfeksiyonlar erken doğum tehdidi yaratabilir..