iletişim bilgileri

Adres Bilgileri

Mail Bilgileri

Telefon Bilgileri

Mom-to-be, close-up of belly
Genel

Üreme Çağında Covid

Günümüzdeki bilimsel verilere dayanarak, gebelikte yakalanılan COVİD-19 enfeksiyonu maalesef diğer hasta grubuna  göre daha ciddi yan etkiler ile seyretmekte ve yoğun bakım destekli tedavi  ihtiyacı 5 kat artmaktadır. 😵💫🦠‼️

Covid-19 ile enfekte olan gebelerde farklı nedenlerin tetiklenmesine bağlı olarak, preeklampsi, erken doğum ve düşük gibi gebelik komplikasyonları da artmaktadır. 🆘👀⬆

Covid-19 enfeksiyonunun gebelikte geçirilmesinin yol açacağı risk faktörleri göz önüne alınarak, Covid-19 aşısı 💉hakkında doğru bilgilendirme gebelik planlayan kadın hastalarımıza 🚺, gebe olan hastalarımıza 🤰🏼ve emzirme döneminde olan hastalarımza 👩🏻🍼 bilimsel veriler anlatılarak önerilmelidir. ✨🙏🏻✨🍃

Covid-19 aşısının; hamile kadınlar, hamile kalmayı planlayan kadınlar, emziren anneler ve bebekleri açısından *etkin* ve *güvenli * 🆗olduğu gösterilmiştir. 

Ancak uzun dönem etkiler için hala veriler yeterli değildir.

Hamilelik döneminde aşı olan bireylerin oluşan antikorlarının bebeğe geçtiğine ait bilimsel kanıtlar mevcuttur.🔬

Emziren annelerin aşı olmasında da ve aşılama sonrası bebeklerini emzirmeye devam etmelerinde bugüne kadar olumsuz bir yan etki ile karşılaşılmamıştır🍼🙏🏻

Gebe kalma sürecinde olan kadınlar için aşılama sonrası herhangi bir bekleme süreci gerekmediğine dair bilimsel veriler mevcuttur👫🏼📊

Tüp bebek tedavi sürecinde olan hastalarda da aşı şuana kadar oldukça güvenli sonuçlar vermiştir.🐣✅

 Şu an için yumurta, sperm ve embryo kalitesi üzerine negatif etkisi gösterilmemiştir.🥚🕸🧬

COVİD-19 aşısının kısırlık yapması üzerine yapılan yorumları kınıyor ve günümüzdeki verileri baz alarak, kanıta dayalı tıp ile bağdaşmadığını belirtmek istiyorum‼️👨🏼🔬

Genel

Covid Aşısı Gerçekler

Covid Aşısı Doğru Bilinen Yanlışlar :

Bilimsel süreci anlasak, bilim insanlarına güvensek ve enfeksiyon hastalıklarını engellemedeki önemini bilsek bile, hepimizin aklında Covid-19 aşılarıyla ilgili sorular bulunuyor. Sosyal medyada dolaşan söylentilerse aklımızı iyice karıştırıyor…

Aslında bu konuda soruların olması çok doğal. Nihayetinde bu aşılar yeni terapötik ürünler ve yapıcı, açık fikirlilikle sorgulanmaları, geliştirilmelerine katkı sağlıyor.

İşte böyle bir bu dönemde ben de, Covid-19 aşılarıyla ilgili kaygılar, söylentiler ve sorularla ilgili literatürdeki bazı bilgileri paylaşarak, konuların açıklığa kavuşmasına katkıda bulunmak isterim.

Söylenti 1: Covid-19 Aşıları Aceleyle Üretildi, Onlara Güvenemeyiz.

Covid-19 için ilk dönem üretilen aşılarda kullanılan teknoloji yeniydi ve aşılar rekor sürede geliştirilmişti. Ama bu süratin sebebi, üretimde kısayolların kullanılması değildi.

Örneğin Pfizer ve Moderna, Covid-19 aşılarını “messenger RNA” (mRNA) teknolojisiyle ürettiler. Toplumu aşılamak için ilk defa kullanılsalar da, bu aşı stratejisi üzerine araştırmalar 30 yıldan fazla bir süredir devam ediyordu. Nitekim bu teknolojinin son yıllarda güçlü bir şekilde geliştirilmiş ve çeşitli hayvan enfeksiyon modellerinde denenmiş olması büyük şans oldu, söz konusu modellerde güvenli ve etkili olduğunu gördük. Covid-19’un yayılması bu yeni teknolojiyi kullanmamız için bir firsat yaratırken, aşı geliştiren şirketler hızlıca harekete geçti.

Aşı şirketleri büyük bir titizlikle, onbinlerce gönüllü üzerinde klinik araştırmalara başladılar. Bir örnek vermek gerekirse, ABD’deki “Food and Drug Administration” (FDA), normal dönemde aşıların güvenli ve etkili olduğunu görmek için yaklaşık iki yıl boyunca gönüllü deneyleri yapılmasını isterken, Covid-19’un oldukça yaygın olması sebebiyle, ilk değerlendirmeyi yapmaya yetecek kadar verinin toplanması sadece birkaç ay aldı. Gerek FDA, gerekse bağımsız uzmanlık konseyleri bu araştırma verilerini detaylıca inceleyerek, Pfizer’ın ve Moderna’nın aşılarının acil kullanım için güvenli ve etkili olduğunu onayladılar. Diğer ülkelerdeki benzer uzman konseyleri de bu görüşte mutabıktı.

Söylenti 2: Aşı, Covid-19 Olmama Sebep Olur.

Aşılar bağışıklık sistemimizin bir hastalığı tanıyıp savaşmasını sağlar ama enfeksiyona neden olmazlar. 

Örneğin, ABD’de kullanılan Moderna ve Pfizer aşıları, mRNA isimli bir genetik material dizisi içerir. mRNA hücrelerimize girdiğinde onlara, Covid-19’a sebep olan koronavirüste bulunan “spike”  proteinin bir kısmını üretmeleri emrini verir.  Bu protein parçaları vücudumuza zarar vermeden, bağışıklık sistemimizin onları bertaraf etmek üzere bir tepki vermesine sebep olur. 

Aşı sonrası görülen yorgunluk, kas ağrısı, baş ağrısı veya ateş, aslında tüm aşılarda olağan olan ve bağışıklık sistemimizin cevap verdiğini gösteren semptomlar sadece.

 

Genel

Covid Aşısı ve Gebelik

Son dönemdeki veriler gebelikte COVİD-19 enfeksiyonunun daha ağır geçtiği yönündedir. Özellikle yoğun bakım gereksinimi gereken anne sayıları maalesef daha fazla olabilmektedir. Özellikle bu grupta başta erken doğum olmak üzere diğer gebelik komplikasyonlarında da artış olmaktadır. Bunlardan bazıları preeklampsi ve intrauterin gelişme gerilliği olarak sıralanabilir.

Bu nedenle tüm gebelere ama özellikle obezite, hipertansiyon, diyabet, kronik akciğer hastalıkları (astım, KOAH vb )  ve bağışıklık sistemini etkileyecek diğer kronik hastalıklar (romatizmal hastalıklar) ile komplike olmuş gebelerde COVID aşısı yapmak çok önemlidir. Aşı özellikle enfeksiyonun daha yaygın olduğu toplumlarda ve ön cephede virüse maruz kalma şansı yüksek olan sağlık personeli vb. gruplarda ayrıca önem arz etmektedir.

Ülkemizde uygulanmakta olan Pfizer-Biontech ve Synovac aşısına ait son veriler bu aşıların gebelikte anne ve bebekler açısından oldukça güvenli ve emin olduğunu göstermektedir.

Hamile Kalmaya Çalışıyorsam Covid-19 Aşısı Olabilir Miyim?

Evet, hamile kalmayı planlıyorsanız veya hamile kalmaya çalışıyorsanız Covid-19 aşısı olabilirsiniz.

Aşıların doğurganlık kaybına neden olabileceğine yönelik hiçbir kanıt yok. Ayrıca, aşı olduktan sonra hamile kalmayı ertelemenize de gerek yok. Özellikle m-RNA aşılarının ( Biontechpfizer) insan DNA sına entegre olup onu değiştirdiği bilgisi doğru değildir.

Ülkemizdeki Covid-19 aşıları 2 dozdur. Eğer ilk aşı dozunuzu olduktan sonra gebe olduğunuzu öğrenirseniz, 2. dozunuzu da olmalısınız.

Hamilelik Başında COVİD Geçirdim Aşı Olmama Gerek Var Mı ?

Hamilelik başında COVİD geçiren hastaların ne zaman geçirdiği ve antikor düzeyleri önemli. Uzun süre geçmiş ve antikor seviyesi düşmüş ise aşı yapılabilir.

Emziren Kadınlar Covid-19 Aşısı Olmalı Mı?

Evet, ACOG ( Amerikan Kadın Doğum Cemiyeti ) emziren kadınların Covid-19 aşısı olmasını öneriyor. Eğer aşı olmak istiyorsanız, emzirmeye ara vermenize gerek yok. Aşı olduğunuzda vücudunuz tarafından üretilen antikorlar anne sütü ile çocuğunuza geçerek onun da virüsten korunmasına yardımcı olabilir.

Ultrasound scanner in the hands of a doctor.
Genel

Fetal Monitorizasyon

Karnınızdaki Bebeğin Sağlıklı Takibi İçin

Fetal Internal Monitorizasyon özellikle riskli gebeliklerde anne karnındaki bebeğin ddoğrudan takip edilebilmesini sağlayan bir metot.  Bu yöntemle doğum sırasında, bebeğin oksijensiz kalarak sağlığının riski girme olasılığı ortadan kalkıyor. 

Hamileliğin son zamanlarında ve doğum eylemi sırasında anne karnındaki bebeğin sağlığı büyük önem taşır. Hamilelikte ve özellikle ilerleyen gebelik haftalarında ortaya çıkabilecek tansiyon (gebelik toxemisi), şeker hastalığı, rahim içinde gelişme geriliği olan düşük kilolu bebekler,  erken doğum ve anne karnında suyun az olduğu durumlarda ve bebeğin anne karnında dışkısını yaptığı durumlarda bebeğin anna karnında yeteri kadar oksijenlendiğinden emin olunmalıdır. Doğumdan veya yukarıdaki durumların etkinden kaynaklanan her türlü bebeğe yansıyacak stes hali yakından değerlendirilmeli ve doğum eylemi çok yakından izlenmelidirBu dönemi yakın takibi sağlayan pek çok teknolojik yöntem olmasına rağmen, elde edilen bulgular bazen yetersiz kalabilir. En son yöntem olan fetal monitorizasyon sistemiyle anne karnındaki bebeklerin sağlık halinin değerlendirilmesi veya takip edilmesi artık daha kolay. Bu yöntemle amaç  bebeklerin rahim içinde yeterli oksijene sahip olduklarını göstermek ve “hipoksi” veya “asfiksi” olarak adlandırılan yetersiz oksijenlenmeyi erkenden saptayıp bebek üzerindeki yakın ve uzak dönem riskleri en aza indirgemek. Hipoksi veya asfiksi olarak adlandırılan yetersiz oksijenlenmenin erken ve geç dönem çok dramatik etkileri vardır. Bunlar yendidoğan dönemindeki kasılmalar, önemli beyin patolojileri ve hasarından , ileri dönem zeka geriliği, düşük okul ve sosyal performansdan, cerebral palsye kadar değişen bir yelpazeyi kapsarlar.

Eksternal (dışarıdan) ve Internal (içeriden) Monitorizasyon olmak üzere iki türlü bebek sağlığı takip sistemi vardır. Dışarıdan izlem ile bebek kalp hareketleri ve rahmin kasılması (doğum ağrıları) ancak dolaylı olarak, yani dışarıdan annenin karnına yerleştirilen cihazlar ile takip edilebilir. Bu yöntemin alternatifi farklı aşamalardan oluşan Internal izlem veya doğrudan doğum izlem ve takip yöntemidir.

Yüksek Riskli Gebelikler

Doğum öncesi annede veya bebekte varolan bazı hastalıklar ile, doğum sırasında ortaya çıkabilecek bazı problemler anne ve bebek için önemli riskler taşır. Bu tarz gebelikler yüksek riskli gebelikler olarak adlandırılır. Özellikle bu tip gebeliklerde anne adayının takibi çok daha büyük önem taşır. Annenin şeker, kan, böbrek, tiroid, enfeksiyon hastalıkları, yüksek tansiyon, anne karnındaki bebeğin gelişme geriliği, erken doğum veya su kesesinin erkenden açılması veya bebek çevresindeki amniyon sıvısının yeterli miktarda olmaması, vajinal kanama ve gün aşımı gibi durumlar risk grubundadır. Gebelik süresince ve doğum eylemi boyunca bebeklerin sağlık halinin takibi tüm hastalarda önem taşısada, artan risk nedeniyle yüksek riskli gebelikler kapsamındaki hastaların takibi ve doğumu ayrı bir özellik taşır. Söz konusu hamileler, bu konuda ihtisaslaşmış ve deneyim sahibi olan merkezlerde izlenmelidirler.

Sistem Nasıl Çalışıyor?

Doğrudan izlem yöntemlerinde, rahmin ağzı doğum sırasında belirli bir açıklığa ulaştıktan sonra, bebeğin başına çok küçük bir elektrod takılarak, bebekten gelen kalp sinyalleri birebir, çok net ve sağlıklı olarak değerlendirilir. Direkt bebek sağlığı izlem yöntemleri arasında dünyada son yıllarda “Fetal Pulse Oksimetre” (bebek oksijen ölçümü) yöntemi kullanılıyor. Bu yöntemle bebeğin cildine yapıştırılan bir algılayıcı sayesinde doğum boyunca bebeğin aldığı oksijen miktarını tahmin etmek mümkün hale geliyor. Böylece klasik yöntemlerle bebek kalp hareketlerinin ve sağlık halinin net olarak değerlendirilemediği durumlarda, bu ölçüm ile bebeğin rahim içindeki sağlık hali ve oksijenlenmesi tespit ediliyor. Bu tespit sayesinde de hızlıca doğuma geçilebiliyor. Zaten bu yöntemin en büyük yararı da bu. Çünkü klasik yöntemlerle bebeğin streste olduğu sanılarak doğuma geçilen durumların yaklaşık % 40-%60’ında, bebeğin durumunun aslında sanıldığı kadar kötü olmadığı, gereksiz yere müdahale yapıldığı görülüyor. Metot bu yanılgıyı ortadan kaldırıyor. 

Ağrının Şiddeti

Direkt izlem yönteminin bir başka özelliği de, doğum eylemi sırasında rahim ağzı açıldıktan sonra özel bir bağlantı yardımıyla rahim içerisinde oluşan basıncın ölçülmesine ve rahim içine sıvı verilmesine olanak tanıması. Özellikle doğum eyleminde suni sancı verilen durumlarda, klasik yöntemlerle doğum ağrılarının  gerçekte oluşan gücü konusunda yorum yapmak imkansızdır. Zira ağrılar bu yöntemlerde hastanın karnına bağlı cihazlarla dolaylı olarak izlenmektedir. Doğrudan izlem yönteminde ise ağrı şiddeti sayısal olarak büyük bir netlikle ölçülebilir. Alınan bu bilgiler eşliğinde, suni sancı verilmesi, doğum eyleminin takip ve planında en uygun ilaç dozlarının seçilmesi ve anormal doğum süreçlerinin erkenden saptanması mümkün olur. Rahim içine sıvı verilmesi yönteminin gösterilmiş en büyük yararı ise bebek çevresinde amniyon sıvısının yeterli olmadığı durumlarda ve göbek kordonu sıkışması göstergeleri olan bebeklerde, verilen sıvı ile bu bulguların tamamen düzeltilebilmesidir. Ayrıca, anne karnına dışkısını yapan bebeklerde, verilen sıvı ile bebeklerin dışkısını yutmaları ve buna bağlı ortaya çıkabilecek sorunlar da  engellenir. 

Genel

Tüp Bebek Gebeliklerinde Dikkat Edilmesi Gereken Konular

Tüp Bebek Tedavisi İle Oluşan ” Kıymetli Hamilelik”lerde Dikkat Edilmesi Gerekenler 

Her gebelik çok özel ve kıymetlidir .. Ancak tüp bebek tedavisi sonucu elde edilmiş gebelikler, uzun ve zorlu bir sürecin ardından kazanılmış olması nedeniyle bir parça daha özel bir duruma sahip olup,  hem heyecan hem kaygı verici olabilmektedir. Doğal yollarla oluşan gebeliklerle pek çok  benzerliği olsa da  farklı yönlerinin de  bulunmasından dolayı hem anne baba adayları hem sağlık profesyonelleri tüp bebek gebeliklerini biraz farklı  konumlandırma eğilimindedir..

  • Tüp Bebek İle Elde Edilen Gebeliklerde İlk 8-12 Hafta
    İyi bilindiği üzere tüp bebek tedavisi genellikle pek çok iğne ve ilacın kullanıldığı bir süreci içerir. Kadın vücudunda enjeksiyonlar ile çoklu yumurta gelişimi sağlanması, bu yumurtaların ufak bir cerrahi işlem ile toplanması, tüp bebek laboratuvarında sperm ile  döllenerek  embryo oluşturulması ve içlerinden en iyilerinin seçilerek rahime transfer edilmesi aşamalarını içeren tüp  tedavisi sonucu oluşan ve “Suni” yoldan elde edilen gebelik, doğal olandan farklıdır. Tüp bebek tedavisinde gebeliğin desteklenmesi için anneye genellikle ve hastanın klinik durumuna göre hormonal destekleyici ilaçlar ( östrojen- progesteron, aspirin, kortizon içeren ilaçlar, bazen kan sulandırıcılar) kullanılır. Bu ilaçlar genellikle tablet, vajinal yolla kullanılan jel veya fitil, iğne formundadır. Anne adayı zaten tüp bebek tedavisi aşamasında kullandığı ilaçların yan etkilerinin hala kısmen etkisinde iken , erken gebelik belirtilerini bu  kullandığı takviye ilaçlar nedeniyle daha yoğun ve şiddetli yaşayabilir. Bunlar genellikle yorgunluk ve halsizlik, baş dönmesi, sersemlik, uyku hali, göğüslerde şişlik ve hassasiyet, karında şişlik- gerginlik ve alt karında ağrı, bulantı,  gaz ve kabızlık gibi sindirim ve boşaltım sistemine ait problemler olarak sayılabilir. Çoğul gebelik söz konusu ise belirtiler daha da şiddetli olabilir. Anne adayları  aslında tamamen beklenen durumlar  olan bu belirtileri bir terslik işareti gibi algılayıp endişeye kapılabilirler. İlk 3 ayda tüm  gebeliklerin ilk en az %50’sinde görülebilen, çoğu zaman da hiçbir soruna yol açmadan sona eren  vajinal lekelenme veya kanamalar tüp bebek gebeliklerinde de izlenebilir ve sadece anne ve baba adayını değil, takip eden doktorları ve ekibini  dahi oldukça  korkutur.  Bu dönemde çoğu tüp bebek gebesi , ilk pozitif gebelik sonucu aldıktan sonra gün aşırı devam eden kan testlerine ve birkaç hafta sonra ilk kontrollere çağrılır .Her kan testi ve kontrole gidiş, doğal yolla elde edilen gebelik yaşayan anne adaylarına oranla kaygı ve strese “ Acaba herşey gerçekten yolunda gidecek mi yoksa gebeliği kaybedecek miyim?” sorusuna yol açabilir. Normal yolla hamile kalan diğer anne adaylarına oranla kayıp korkusu bu bayanlarda, kendini sosyal çevreden, gündelik faaliyetlerinden kısıtlama, sakınma duygusuna yol açabilir . Eşler ve diğer   aile bireylerinden sık sık “Kendini çok yorma, oturma, kalkma, hep yat” benzeri – aslında iyi niyetli olan-  öneri ve uyarılar almak da bazen yorucu veya bunaltıcı olabilir. 

Bu ilk 2-3 aylık dönemde mümkünse kişinin, kendisini  tüp bebek sürecinde birlikte olduğu tüp bebek doktorları, hemşireleri ve danışmanlarını görmeye ve endişe düzeyi arttığında iletişime geçmeye devam etmesi faydalı olacaktır. Kullanılan ilaçların tamamen bırakılması söz konusu olmayabilir ancak doktorun uygun gördüğü doza azaltılması, değiştirilmesi suretiyle yan etkiler azalabilir.. İkinci üç aylık dönemin ( 4-5-6. Aylar) başlaması ile ilk üç aydaki sıkıntıların oldukça azalacağı, kaygıların çok normal ve beklenen bir durum olduğu, gerekirse normalden daha sık yapılan kontroller sonucu herşeyin normal ve beklenen şekilde geliştiğini duymak anne adaylarını oldukça büyük ölçüde rahatlatacaktır. 

  • Tüp Bebek Gebeliklerinde 14-26 Hafta ( İkinci Üç Aylık Dönem)

Bu dönem, tüp bebek gebeliklerinin doğal yolla elde edilen gebeliklerle en benzer şekilde yaşandığı ve belki de “ Balayı Dönemi” olarak adlandırılabilecek bir periyoddur. Genellikle düşük ve gebelik kaybı  açısından en riskli olan dönem geride bırakılmış ve çoğu zaman  düşük engelleyici ilaçlar kesilmiş veya çok azaltılmıştır. Anne adayında ikinci üç aylık döneme erişmiş olmakla kendine güven artmış olup , hareketler artmış ve rahatlamış, artık çevredeki kimselerle gebelik müjdesi paylaşılmaya başlanmıştır. Her kontrol artık endişe vermekten ziyade  keyif ve heyecana dönüşmektedir. Bu dönemde gebeliği takip eden doktor tarafından, tüp bebek yapılma sebebine bağlı olarak, doğal yolla elde edilen gebelikte yapılmayan bazı ekstra testler veya uygulamalar önerilebilir veya uygulanabilir. Sözgelimi tüp bebek yapılma nedeni “ileri yaş” veya “ azalmış yumurtalık rezervi” ise bebeğin kromozomlarını analiz etmeye yönelik girişimsel veya girişimsel olmayan testler önerilebilir. “Tekrarlayan gebelik kaybı” nedeniyle yapıldı ise daha çok ultrason ve muayeneye, bazı durumlarda “ serklaj” denen rahimağzına dikiş atmaya ihtiyaç duyulabilir. Çoğul gebeliklerde bu  dönemden başlayan erken doğum riski değerlendirmelerine ihtiyaç duyulabilir. Ancak çoğu zaman bu dönem, anne adayının kendisini normal yolla gebe kalan diğer anne adaylarından farklı olmadığını giderek daha çok benimsemesi ile karakterizedir.. Ve ortalama 17-22. haftalarda ilk kez hissedilen bebek hareketleri ile taçlanır..

  • Tüp Bebek Gebeliklerinde 27-40 Hafta ( Üçüncü Üç Aylık Dönem)

Yavaş yavaş, heyecanla beklenen “ kıymetli bebeğe” kavuşmak için geri sayıma başlanan bu dönemde, bebekteki hızlı büyüme nedeniyle annedeki bazı fiziksel değişiklikler zorlayıcı olabilir. Bu fiziksel değişiklikler aslında doğal yollarla oluşan gebeliklerde bile anne adaylarında yakınma yaratır: İyice büyüyen karın nedeniyle uyuma pozisyonunda zorlanma, kimi zaman nefes açlığı ve çarpıntı hissi, bulantı ve reflü gibi bazı mide şikayetlerinin geri gelmesi, sırt ve bel ağrıları.. Elbette çoğul gebeliklerde bu yakınmaların  daha da şiddetli olması beklenen bir durumdur. Yine bu dönemde, gebeliğin takibinde  anne adayının yaşı, tüp bebek yapılma nedeni, önceki öyküsü, gebeliğe eşlik eden hipertansiyon veya diyabet gibi durumların varlığı gibi kriterlere göre izlem sıklığı ve  uygulanan  testler ( ultrason, NST, laboratuvar testleri) bireyselleştirilir ve oldukça farklılık gösterebilir. Sadece tüp bebek gebeliklerine özel bir uygulama olmamakla beraber, bebeğin rahim içinde gelişimi ve  erken doğum riskine karşı dikkatli takip özellikle önemlidir. Bazı tüp bebek gebeliklerinde daha sık görülen plasenta ( bebeğin eşi) yerleşim anormalliklerinin mutlaka tespit edilip anne adayı kanama riski açısından bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir. Bu dönemde eşlik eden hipertansiyon veya diyabet olmadığı müddetçe beslenme açısından tüp bebek gebelikleriyle doğal yollarla oluşan gebelikler arasında farklılık yoktur. Çoğul gebelik olmadıkça bu aya kadar anne adaylarının ortalama 6-9 kilo alarak gelmiş olması beklenir ve son 3 ayda yine ortalama 6-9 kilo daha alınması normaldir. Doğuma hazırlık açısından tüp bebek ile gebe kalan anne adaylarına da – çoğul gebelik, erken doğum tehdidi, rahim içi büyüme kısıtlılığı, plasenta yerleşim anormalliği yoksa- yürüyüş, yüzme, gebeliğe özel pilates ve yoga programları önerilebilir. 

  • Ve… Doğum 

Tüp bebek gebeliklerine “ kıymetli gebelik” ve bebeklerine “kıymetli bebek” yakıştırması, beraberinde süregelen bir “ tüp bebek gebeliklerinde uygun doğum yöntemi elektif sezaryen olmalıdır” anlayışını getirmiştir. Her ne kadar tüp bebek gebeliklerinde , erken doğum, düşük doğum ağırlığı, plasenta yerleşim anormallikleri, makat gelişi, çoğul gebelik ve getirdiği riskler  gibi bazı tıbbi durumlar doğal yolla elde edilen gebeliklere oranla hafifçe artmış olsa da , tüp bebek hamileliklerinin oldukça önemli bir kısmında da işler normal bir gebelikten tamamen farksız ve yolunda seyretmektedir. Dolayısıyla normal vajinal doğum denemek isteyen tüp bebek hamileleri , kendilerini uzun süredir takip etmekte olan doktoru tarafından özellikle yukarda sayılan durumların yokluğunda, sakınca görülmez ise vajinal doğumu deneyebilir ve  yapabilir. İster normal doğum, ister sezaryen yapılsın anne ve bebeğin sağlığı tartışmasız esastır ve tek amaç doğum yöntemini ve sürecini buna göre planlamak olmalıdır. Günümüzde her iki yolla da doğum yapan anneler genellikle sorunsuz bir lohusalık ve emzirme dönemi yaşamaktadır.

Pregnant woman receiving a ultrasound scan on the stomach in hospital
Genel

Geç Yaş Gebeliği

1)Geç Yaşta Hamilelik Dendiğinde Hangi Yaş Aralığını Anlıyoruz?

Geç yaşta gebelik dendiğinde 35 yaşın üzerinde gerçekleşen hamileliklerden bahsetmekteyiz.

2)Geç Yaşta Hamileliğin Anne ve Bebek Açısından Ne Gibi Riskleri Olabilir?

Geç yaş gebeliklerinde anne ve bebeğe yönelik komplikasyon gerçekleşme ihtimali diğerlerine göre daha fazladır. Bu gebeliklerde gebeliğe bağlı yüksek tansiyon/protein atılımı ve ödem yani preeklampsi gelişme riski yanında kronik hipertansiyon yani önceden var olan tansiyon tüksekliği de görülebilir. Bu gibi durumlar bebeğin büyüme ve gelişmesini etkileyebilir. Bu nedenle gebelik kontrolleri daha sık gerçekleştirilmelidir. Ek olarak gelişebilecek komplikasyonları önlemek adına bebeğin anne hayatına risk oluşturduğu durumlarda gerekli tedbirler alındıktan sonra erken doğurtulması da gerekebilir. 

Geç yaş gebeliklerinde gebelik şekeri gelişme ihtimali de yaşla birlikte artar. Diyet ile kan şekerinin sıkı takibi ve fiziksel aktivite şarttır. Bazen ilaç kullanımı ( insülin ) da gerekmektedir. Gestasyonel diyabet uygun şekilde ve sıkı takip ile tedavi edilmediği takdirde, bebek normalin çok üstünde bir ağırlıkla dünyaya gelebilir. Bu da doğum sırasında gelişebilecek komplikasyonların riskini arttırır, ayrıca yendidoğan döneminde hipoglisemi, sarılık, elektrolit bozuklukları ortaya çıkabilir. Buna ek olarak , prematüre doğum ve gebelikte tansiyonu görülme sıklığı da artmaktadır.

Geç yaş gebeliklerinde düşük doğum ağırlıklı bebek ve prematüre doğum riski de artar. Prematüre doğan bebeklerde sıklıkla komplike tıbbi sorunlar ( akciğer, beyin, göz ve bağırsakları ilgilendiren ) görülmektedir. 

Ayrıca ileri yaşlarda, sezaryen doğum gereği doğurabilecek gebelik ilişkili komplikasyonların da görülme riski artmaktadır. Bu komplikasyonlara örnek olarak, yaşla birlikte görülme sıklığının arttığı plasenta previa yani bebeğin eşinin önde geldiği durumlar verilebilir.

Bu gebeliklerde kromozomal anomali riski de artmaktadır. Daha ileri yaşlı annelerin bebeklerinde Down Sendromu gibi kromozomal anomalilerin görülme sıklığı daha fazladır. 20 yaşında Down sendromunun görülme oranı 1480’de 1’ken, 35 yaşında 353’te 1 ve 45 yaşında 35’te 1’dir. 

Son olarak, geç yaş gebeliklerinde düşük veya ölü doğum gerçekleşme riski de artmaktadır. Araştırmalar, yaşla birlikte altta yatan diğer hastalıkların, fetal kromozomal anomalilerin ve yumurta kalitesindeki düşüşün bu durumla ilişkili olabileceğini göstermektedir. 

3)Bu Anne Adaylarına Uygulanan Farklı Testler Var Mıdır? Nasıl Bir Gebelik Takibi Yapılır?

İleri yaş gebeliklerinde özellikle trizomi 21 (Down Sendromu) riskinin arttığı bilinmekte. Ek olarak görülebilen kromozomal anomalilerin arasında Trizomi 13, Trizomi 18 ve seks kromozom anomalileri de görülebilmekle birlikte en sık görülen kromozom anomalisi Down Sendromu’dur. 

Günümüzde, Prenatal tarama testleri ‘geleneksel’ ve ‘konvansiyonel’ olarak ikiye ayrılabilmektedir. Geleneksel yöntem, 1970’ten itibaren kullanılan ve annenin kanından hormonal düzeylerinin ölçüldüğü testlerdir. Non-invaziv prenatal tarama testi ise konvansiyonel olarak geçmektedir ve maternal kanda bebeğe ait hücre dışı fetal DNA (cell free fetal DNA) ile genetik analiz yapmaktadır.

Yapılan birçok çalışmanın sonucunda Down sendromu, Trizomi 18 ve Trizomi 13 açısından cffDNA’nın saptama oranı oldukça yüksek (sırasıyla % 99.7, 97.9, 99) bulunmuştur. Yanlış pozitifliklik oranı ise her 3 kromozomal anomalide de % 0.04 olarak belirtilmiştir. Tüm bu yüksek saptama oranlarına ek olarak, prosedür kaynaklı fetal kayıp riskinin % 0.1–0.2 oranında olması, NIPT’yi girişimsel tanı testlerine göre daha avantajlı kılmaktadır. Ancak, NIPT bir tanı değil, tarama testidir. Çünkü düşük oranda da olsa hem raporlanamayan sonuçlar hem de yanlış pozitif, yanlış negatif sonuçlar da görülebilmektedir. Pozitif cell free fetal DNA prenatal tarama sonucu sonrası gebe mutlaka tanısal teste yönlendirilmelidir. Tanısal test olarak Amniyosentez veya Koryon Villus Örneklemesi yapılabilmektedir.

4)Geç Yaştaki Anne Adaylarının Normal Doğum Yapmasında Bir Sakınca Var Mıdır?

Bebeğin normal doğumla mı yoksa sezaryen ile mi dünyaya geleceği kararı kişi bazında verilmelidir. Her iki seçeneğin de birbirine göre avantaj ve dezavantajları olmakla birlikte, kararı etkileyecek anne ve bebek ile ilişkili birçok durum vardır. Geç yaş gebeliklerinde yüksek tansiyon, diyabet ve plasenta anomalileri daha yüksek oranla görülebildiğinden sezaryen ile doğum oranı bir miktar daha fazla olabilir. Ancak elbette ki geç yaştaki anne adayları da normal doğum yapabilirler.

5)Yumurta Dondurma Hakkında Bilgi Verebilir Misiniz?

Yumurta dondurma işlemi, kadınların gelecekte de hamile kalabilme yetilerini koruyabilmek adına yapılan bir işlemdir. Yumurtalıklarınızdan toplanan yumurtalar dondurulur ve ileri dönemlerde kullanılmak üzere saklanır. Geçmiş dönemlerde uygulanan yumurta dondurma işlemlerinde, yumurta çözüldükten sonra elde edilen canlı yumurta sayısı düşüktü. Ancak günümüzde yumurta dondurma tekniklerinin gelişmesi sonucu çözülme sonrası canlı yumurta elde etme oranı artmıştır. 

6)Yumurtalarını Donduran Kadınlar İleri Yaşta Sağlıklı Bir Gebelik Elde Edebilir Mi?

Evet, yumurtalarını donduran kadınlar ileri yaşta sağlıklı bir gebelik elde edebilirler! Çünkü yumurta dondurma işleminin bir diğer avantajı da işlem hangi yaşta gerçekleştiyse, çözülme aşamasına geçildiğinde yumurtalar, anne adayının bulunduğu yaşa ait değil, yumurtayı dondurduğu yaşa ait genetik yapıyı içerir.

Ek olarak Preimplantasyon Genetik Tarama yöntemlerinden en yeni ve en kapsamlı kromozom tarama testi olan NGS (Next Generation Sequencing), transfer öncesi embriyolara uygulanır ve embriyoların kromozomlarındaki genetik anomalileri tespit eder. Bu yöntem ile transfer öncesi sağlıklı embriyo seçilir ve bunun sonucunda da sağlıklı gebelik şansı arttırılır. Bu test ile 46 kromozomun tamamı taranmaktadır.

Ancak unutulmamalıdır ki yapılan çalışmalara göre yumurta dondurma işlemi esnasında yaşınız ne kadar büyükse, gelecekte canlı doğum yapma olasılığınız o kadar düşük olmaktadır.

7)Konuyla İlgili Eklemek İstedikleriniz…

Günümüzde giderek daha fazla kadın, daha fazla ekonomik özgürlük kazanmaları, profesyonel hayatta daha fazla yer almaları, master ve doktora uzayan eğitim hayatı ve evlilik hayatına geç başlama arzusu sonucu gebelik planlarını ileri yaşlara ertelemektedirler. Gebelik yaşının ilerlemesiyle birlikte gebelikte görülebilen komplikasyonlar, hastalıklar, bebekle ilişkili anomaliler de artmaktadır. Ancak bu demek değildir ki geç yaş gebelik annelerinin sağlıklı bebekleri olmayacak. Gebelik öncesi döneminden başlayarak, tanı- tarama testlerinin desteği ve düzenli gebelik kontrolleri ile ileri yaş gebeliklerinden de sağlıklı bebekler doğabilir. 

Pregnant Woman and Gynecologist Doctor at Hospital
Genel

Gebelikte Kanser

 

Gebelikte Kanser

Hamilelik sırasında kanser tanısı almak ürkütücü olabilir. Hamilelik heyecanı yerini hızla kanser korkusuna bırakır. Daha sonra, annenin odak noktası genellikle doğmamış çocuğu ne pahasına olursa olsun koruma isteğine kayar. Kanserli hamile kadınlar genellikle kansere odaklanmayı bırakarak bunun yerine doğmamış çocukları, sahip olabilecekleri diğer çocuklar, eşleri veya ailenin onlara ihtiyacı olabilecek diğer üyeleri için iyileşmeye odaklanacaktır.

Hamile kadınlar kanseri, gebe olmayan gruba kıyasla daha farklı şekilde yaşarlar. Bir yandan, bu yeni teşhisle sadece kendi hayatları için savaşmakla kalmayıp, aynı zamanda kendi hayat kurtarıcı tedavilerinin içlerinde yaşam bulmaya hazırlanan yeni bir cana ait diğer hayatı nasıl etkileyeceği konusunda endişelenmek zorunda kalmanın ciddi etkisinde kalırlar. Daha pozitif olan fark, tedavi kararları verildikten ve tanının ilk şoku geçtikten sonra, tedavinin sonunda dört gözle beklenecek bir bebeğin doğumunun olduğunun farkına varılmasıdır. Bu normal bir kanser tedavisinin sonundaki diğer ödüllere benzemez.

Meme kanseri gebelikte en sık teşhis edilen kanserdir. Aslında, meme kanseri teşhisi konan kadınların yaklaşık %7 ila %10’u 40 yaşından küçüktür. 30 yaş ve altındaki kadınlarda kanser teşhisi konduğunda, kanserlerin tahminen %10 ila %20’si ya hamilelik sırasında ya da doğumdan sonraki ilk yıl içinde görülmektedir. Melanom, Hodgin ve non-Hodgin lenfoma , rahim ağzı kanseri ve pek çok sistemde görülebilen kanserlerin tamamı da gebelikte tanı alıp görülebilir. Bunlardan sadece melanom ve akciğer kanseri plasentaya metastaz yapabilirler.

Kadınlar kariyer ve diğer nedenlerle hem evliliği hem de çocuk doğurmayı ertelediğinden, bir kadının ilk hamileliğinin ortalama yaşı artık önceki nesillere göre daha ileri yaşlarda olmaktadır. Bu kayma, hamilelik sırasında çeşitli kanser türlerinin teşhis edildiği vakaların sayısının artmasının nedeni olabilir.

Hamile kadınların kanser teşhisi ve tedavisindeki deneyimin nadir olması nedeniyle, her basamaktaki sağlık kurumlarının hamilelik sırasında kanseri tedavi etmenin en güvenli yolunu gerçekten öğrenmek için yeterli sayıda vakayı ve toplaması oldukça zordur.

Hamilelikte Kanser Nasıl Teşhis Edilir?

Bir kadın hamileyken kanseri tespit etmek daha zor olabilir. Bunun nedeni, şişkinlik, baş ağrısı veya rektal kanama gibi bazı kanser semptomlarının genel olarak hamilelik sırasında da yaygın olmasıdır. Göğüsler tipik olarak hamilelik sırasında büyür ve doku değiştirir ve bu meme değişiklikleri normal görünebilir. Bu, hamile kadınlarda kansere bağlı değişikliklerin daha geç fark edilebileceği ve dolayısıyla hamile olmayan kadınlara göre daha geç teşhis edilebileceği anlamına gelir.

Hamilelik bazen kanseri de ortaya çıkarabilir. Örneğin, standart gebelik bakımının bir parçası olarak yapılan bir PAP smear testi rahim ağzı kanserini veya hamilelik sırasında yapılan bir ultrason yumurtalık kanserini tespit edebilir.

Doktorların kanseri tanıda kullandıkları bazı testler hamilelik sırasında ve fetüs için güvenlidir. Diğerleri muhtemelen zararlı olabilir. Önerilen her test hakkında daima sağlık ekibinizle konuşun ve hamile olduğunuzu bildirin. Kanser tanısında kullanılan yaygın testler şunları içerir:

X-Işınları: Araştırmalar, tanısal röntgenlerdeki radyasyon seviyesinin fetüse zarar vermeyecek kadar düşük olduğunu göstermektedir. Mümkünse, röntgen sırasında karnı korumak için bir kalkan kullanılır.

Bilgisayarlı Tomografi (CT veya CAT) Taramaları: BT taramaları röntgen gibidir ancak çok daha kesindir çünkü daha fazla radyasyon kullanırlar. Kanseri bulabilir veya kanserin yayılmasını gösterebilirler. Baş ve göğsün BT taramaları hamilelik sırasında genellikle güvenlidir. Bunun nedeni, fetüsü doğrudan radyasyona maruz bırakmamalarıdır. Mümkünse, tüm BT taramaları sırasında hamile bir kadının karnını kapatmak için bir kalkan kullanılmalıdır. Karın veya pelvisin BT taramaları ancak başka bir seçenek yoksa yapılmalıdır. Bu taramanın gerekliliği ve riskler hakkında doktorlarınız ile konuşun.

Diğer Testler: Manyetik rezonans görüntüleme (MRI), ultrason ve biyopsi hamilelik sırasında genellikle güvenlidir.

Serum Tümör Belirteçleri: Kanser hastalarının tanı, takip ve yönetiminde yararlı olabilse de, serum düzeylerindeki önemli fizyolojik farklılıklar nedeniyle gebelik sırasında duyarlılık ve özgüllükten yoksundurlar. Sık kullanılan tümör belirteçleri CA 15-3, SCC, CA 125 ve AFP seviyeleri gebelikte yükselir ve bu nedenle güvenilir değildir. Öte yandan, CEA, CA 19-9, LDH, AMH ve HE-4 seviyeleri hamilelikte yaygın olarak yükselmez ve teorik olarak ek yardımcı olabilir. Bazı istisnalar, normal bir gebeliğin son trimesterinde seviyeleri artan inibin B ve gebelikle ilgili hipertansif anormalliklerin bir belirteci olan LDH’dır.

Hamilelikte Kanser Nasıl Tedavi Edilir?

Hamilelik sırasında kanser tedavisinin planlanması, birlikte çalışan farklı tıp ve sağlık hizmeti sağlayıcılarından oluşan çok disiplinli bir ekibi gerektirir. Buna onkolog, radyasyon onkoloğu, kadın doğum uzmanı, yüksek riskli kadın doğum uzmanları ve ilgili branş doktorları da dahildir. Bu ekip sizin için en iyi tedavi seçeneklerini ve olası riskleri inceleyecek ve karşılaştıracaktır. Bu, bir dizi faktöre bakmayı içerecektir. Hamileliğinizin evresi ve kanserin türü, boyutu ve evresi önemlidir. Siz kanser tedavisine karar verirken doktorlarınız da tercihleriniz hakkında sizinle konuşacaktır. Tedavi boyunca, bebeğin sağlıklı olduğundan emin olmak için sizi yakından izleyeceklerdir.

Bazen doktorlar hamilelik sırasında belirli tedavileri geciktirmeyi veya bunlardan kaçınmayı önerebilir. Örneğin: Hamileliğin ilk 3 ayında bazı kanser tedavilerinin fetüse zarar verme olasılığı daha yüksektir. Bu nedenle, doktorlarınız tedaviyi ikinci veya üçüncü üç aylık döneme kadar ertelemenizi önerebilir.

Bazı tedaviler hamilelik sırasında herhangi bir dönemde fetüse zarar verebilir. Doktorlar, bebek doğana kadar bu tedavileri kullanmaktan kaçınmaya çalışırlar. Örneğin radyasyon tedavisi, kanser hücrelerini yok etmek için yüksek enerjili x-ışınları kullanan güçlü bir tedavidir. Radyasyon dozuna ve vücudun hangi bölgesinin tedaviye ihtiyacı olduğuna bağlı olarak, hamilelik boyunca fetüs için riskler olabilir.

Doktorlar hamileliğin ilerleyen dönemlerinde kanser bulduklarında tedaviye bebek doğduktan sonra başlamayı önerebilirler.

Doktorlar, erken evre rahim ağzı kanseri gibi belirli kanser türlerinin tedavisi için bebek doğana kadar beklemeyi önerebilir.

Hamilelik Sırasında Hangi Kanser Tedavilerini Alabilirim?

Bazı kanser tedavileri hamilelik sırasında diğerlerinden daha güvenlidir:

Cerrahi: Ameliyat sırasında doktorlar tümörü ve etrafındaki sağlıklı dokuların bir kısmını çıkarır. Bu operasyonlar sırasında fetus için genellikle çok az risk vardır. Genel olarak, hamileliğin tüm aşamalarında en güvenli kanser tedavisidir cerrahi yöntem. Tümörün yaygınlığını tespit etmek amacıyla radyoaktif nükleotidlerle yapılacak koltuk altı sentinel lenf nodu örneklemeleri de genellikle zararsızdır. 

Kanser İlaçları (Kemoterapi): Tedavi planınız, kemoterapi gibi kanser hücrelerini yok etmek için ilaç kullanımını içerebilir. Kemoterapi hamilelikte sadece belirli zamanlarda kullanılabilir: Gebeliğin ilk 3 ayında kemoterapi doğumsal anomali veya gebelik kaybı riski taşır. Bu dönem, fetüsün organlarının hala büyüdüğü zamandır.

İkinci ve üçüncü trimesterde doktorlar, fetüs için düşük riskli çeşitli kemoterapi türleri verebilir. Plasenta bebeği koruyan bir bariyer görevi gördüğü için bazı ilaçlar bu engeli hiç geçemez bazıları ise sadece küçük miktarlarda geçer. Araştırmalar, hamilelik sırasında kemoterapiye maruz kalan çocukların, kemoterapi almayan çocuklara göre daha fazla sağlık sorunu göstermediğini sergilemektedir. Bu değerlendirilen döneme doğumdan hemen sonraki ve çocuğun büyüme ve gelişmesi süreci de dahildir.

Gebeliğin ilerleyen aşamalarında kemoterapi, anne ve bebekte düşük kan sayımı gibi yan etkilere neden olabilir. Bu, enfeksiyon riskini artırabilir ve doğum sırasında veya doğumdan hemen sonra bebeğe dolaylı olarak zarar verebilir.

Doktorlarınız, bebeği kanser tedavinizden korumak için erken doğumu başlatmayı düşünebilir. Bu hem sizin sağlığınız hem de bebeğinizin sağlığı düşünülerek çok dikkatli bir şekilde sizinle birlikte verilecek bir karardır.

Bebek doğduktan sonra kemoterapi alıyorsanız bebeği emzirmemelisiniz. Kemoterapi, anne sütü yoluyla bebeğe geçebilir.

Radyoterapi: Radyoterapide tipik tedavi dozu genellikle 40- 70 Gys aralığında olup, tanı yöntemleri için kullanılan dozlardan 104-105 kat daha fazladır.

Yoğun ışın tedavisinin gelişen bebek üzerindeki negatif etkilerinden dolayı gebelikte radyoterapi öncelikli tedavi modaliteleri açısından kullanılmamaktadır. Ancak karından uzak bölgedeki (>30 cm) bazı kanserlerde (baş, boyun, meme, uzuvlar) tüm sağlık ekibinin onayı ve fetusu koruyucu önlemler alındıktan sonra doz hesaplamaları sonrasında nadiren de olsa RTX verilebilmektedir. Öte yandan tıbbi gereklilik gösteren durumlarda örneğin omuriliğin tutulmuş olduğu ve baskı altında durumlarda ve superior vena cava sendromu adlandırılan göğüsteki damarların baskı altında olduğu durumlarda anne durumunu iyileştirmek amacıyla yine tıbbi konsensüs sonrası verilebilir.

Endokrin Tedaviler:(hormon östrojen, progesteron antagonistleri, tamoxifen vb.)  gebelik sırasında kullanılmamaktadır. 

Moleküler Olarak Hedefe Yönelik Tedavi: (Imatinib Rituximab Trastuzumab Lapatinib Bevacizumab Ipilimumab PD-1/PD-L1 inhibitorleri vb )

Malign hücrelerin büyümesi ve yayılmasında rol oynayan spesifik molekülleri hedef alan ilaçlar, modern onkoloji pratiğinde giderek daha fazla kullanılmaktadır. Ancak bu ilaçların çoğu yeni olarak kabul edilir ve hamilelik sırasında maruz kalındığında etkilerine dair birikmiş veri olmadığından kullanılmaları önerilmez.

Hamilelik Kanser Tedavisini Etkiler Mi?

Hamileliğin kendisi kanser tedavisinin ne kadar etkin olduğunu etkilemiyor gibi görünmektedir. Ancak daha sonraki bir aşamada kanseri yakalamak veya tedaviye hemen başlamamak, kanser tedavisinin sonuçlarını etkileyebilir. Farklı faktörlerin kanser riskinizi nasıl etkileyebileceği ve tedaviden sonraki iyileşme dönemi hakkında doktorlarınız ile görüşün.

Hamilelik Sırasında Kanser Teşhisi Konduğunda Nasıl Başa Çıkılır?

Kanserli hamile kadınların kendilerine değil, doğmamış çocuğa odaklanması normal olsa da, sağlıklı bir çocuk sahibi olmanın en iyi yolunun hamileliğiniz sırasında kendinize iyi bakmak olduğunu bilin. Doktorunuz tarafından tavsiye edilirse, hamilelik sırasında kanser tedavisini düşünün. Ayrıca kendinize zaman ayırın, başkalarından yardım alın, dinlenin ve tedaviler arasında ve sırasında mümkün olduğunca sağlıklı bağışıklık sisteminizi destekleyecek şekilde beslenin. Yalnız olmadığınızı bilin; Her yıl yaklaşık 1000 hamile kadından 1’ine kanser teşhisi konuyor.

Hamileyken kanser tedavisi görüyorsanız, kanser tedavisinin sizi ve çocuğunuzu nasıl etkileyebileceği konusunda sağlık ekibinizle açık bir diyalog kurduğunuzdan emin olun. Yeni kanser teşhisi konanların sorması gereken en önemli soru “Hamile olmasaydım nasıl tedavi edilirdim?” Sorulacak bir sonraki soru, “Bu tedavi daha önce verildi mi ve çocuklar için riskleri ve sonuçları nelerdi?” olmalıdır.

Kanser Tedavisi Sonrası Hamilelik

Genellikle kanser tedavisi sonrası gebelik hem anne hem de bebek için güvenlidir. Hamilelik, kanserin geri gelme riskini artırmıyor gibi görünmektedir. Yine de bazı kadınlara bebek sahibi olmaya çalışmadan önce birkaç yıl beklemeleri söylenebilir. Bu sürenin neye bağlı olduğu birkaç faktöre bağlıdır:

Kanser türü ve evresi

Tedavi türü

Bir kadının yaşı

Bazı merkezler kadınların kemoterapiyi bitirdikten sonraki ilk 6 ay içinde hamile kalmamalarını önermektedir. Hasar gören yumurtaların ilk 6 ay içinde vücudu terk edeceğini belirtmektedirler. Diğerleri ise, bebek sahibi olmaya çalışmadan önce 2 ila 5 yıl beklemeyi önermektedir. Bunun nedeni, kanserin daha önceki yıllarda geri gelme olasılığının daha yüksek olabilmesi ve hamilelik sırasında kanser tedavisinin daha karmaşık olmasıdır.

Önceden Alınmış Olan Kanser Tedavileri Sonraki Dönemde Hamileliği Nasıl Etkileyebilir?

Tedaviler gelecekteki bir hamileliği birçok yönden etkileyebilir:

Radyasyon Tedavisi: Radyasyon tedavisi, destek hücrelerini ve rahmin kan akışını etkileyebilir. Ayrıca düşük, erken doğum, düşük doğum ağırlığı ve diğer problemlerin olasılığını artırabilir.

Rahim Ağzı Ameliyatı: Rahim ağzının tamamının veya bir kısmının çıkarılması, düşük veya erken doğum (rahim ağzı yetmezliği) olasılığını artırabilir. Bunun nedeni, rahim ağzının (serviks) gelişmekte olan bir hamileliği destekleyememesidir. Bu gibi durumlarda hastaları muhakkak önceden görüp değerlendirip gebe kalmadan önce rahim ağzına dikiş (daha etkin olması açısından abdominal serklaj) ameliyatı yapılarak olası riskler en aza indirilebilir. Bu yöntemle eve sağlıklı çocuk götürme oranları %90 üzerine geçmektedir.

Kemoterapi: Antrasiklin kemoterapisi, doksorubisin (jenerik bir ilaç olarak mevcuttur), daunorubisin (Cerubidin), epirubisin (Ellence) ve idarubisin (İdamisin) ile tedaviyi içerir. Bu tedaviler kalp hücrelerine zarar verebilir ve kalbi zayıflatabilir.

Sonuç olarak, kalbin hamilelik ve doğum sırasında daha fazla çalışması gerekir. Bazen antrasiklin kemoterapisi, üst karın veya göğse radyasyon tedavisi ile birlikte kullanılır. Bu kombinasyon kalp problemleri riskini artırır.

Size Takip Eden Tıbbi Ekibe Yöneltebileceğiniz Sorular?

Hamileyseniz ve yakın zamanda kanser olduğunuzu öğrendiyseniz, sizi izleyen sağlık ekibinize şu soruları sorun:

Kanserli hamile kadınları tedavi etme konusunda ne kadar deneyiminiz var?

Doğum uzmanımla nasıl çalışacaksınız?

Kanser hakkında daha fazla bilgi edinmek için herhangi bir özel test yaptırmam gerekiyor mu? Her testi yaptırmanın bebeğim için bir riski olabilir mi?

Kanser tedavi seçeneklerim nelerdir?

Sizce hangi tedavi planı en iyisidir? Neden?

Tedaviye hemen başlamalı mıyım yoksa beklemeli miyim?

Tedavimdeki gecikme bu kanserden nasıl kurtulduğumu etkileyebilir mi?

Hamileliği sürdürmek güvenli midir?

Tedavimin benim ve bebek için kısa ve uzun vadeli riskleri nelerdir? 

Kanser tedavim sırasında bebeğimin sağlığı nasıl izlenecek?

Kanser tedavim doğum yapma şeklimi etkiler mi?

Emzirebilecek miyim?

Tanımın duygusal yan etkileriyle başa çıkmama yardımcı olabilecek bir danışman, okuyla ilgili bir psikolog / psikiyatrist veya başka bir ekip üyesi var mı?

Kendimin ve ailemin kullanabileceğim başka destek hizmetleri ve diğer kaynaklar nelerdir?

Pregnant woman with ultrasound photo sitting on bed
Genel

Gebelik ve Tiroid

Gebelik ve Tiroid Hastalıkları

Üreme çağındaki kadınlarda, endokrin sistemin hastalıkları arasında tiroid bezi hastalıklarına en sık ikinci olarak rastlanmaktadır. Bu nedenle kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının hamilelikte tiroid bezi hastalıkları ile karşılaşmaları giderek artmaktadır. Tiroid bezinin az veya fazla çalıştığı durumlarda gebelik akıbetini etkileyecek; düşük, erken doğum eylemi, düşük doğum ağırlığı, fetal kayıp ve gebeliğe bağlı hipertansiyon gibi durumlarla karşılaşma ihtimali artar. Ancak gebelikte kontrollu şarlarda kullanılabilecek ilaçlarla annenin tiroid hormon düzeyinin normal sınırlara çekilebilmesi ve bahsedilen risklerin en aza indirilebilmesi mümkündür.

Gebelikte iyod yetersizliği sonucunda oluşacak tiroid hormon seviyesinin düşük olması (hipotiroidizm) ve çoçuktaki zeka geriliği arasındaki ilişki uzun zamandan beri bilinmektedir. İyod yetersizliği sonucunda hem anne de hem de bebekte hipotiroidizm ortaya çıkabilmektedir. Ancak oluşabilecek zeka problemlerinin direkt olarak hangisinden kaynaklandığını saptamak mümkün olmamaktadır. Gelişmiş ülkelerde en sık olarak outoimmun tiroidit denilen bağışıklık sistemiyle ilgili tiroid hastalıklarına bağlı nedenlerle hipotiroidizm görülmektedir. Bu durumlarda ortaya çıkacak tiroid hormon yetersizliği anne karnındaki fetusların beyin gelişimi üzerine negatif etki yapabilmektedir.  Hatta bu durum çocuğun ileriki nörolojik ve psikolojik testlerdeki performansını bile etkileyebilmektedir.Bu kötü etkilenme ve çocuklardaki performans düşüklüğü hormon yetersizliğinin çok ciddi olmadığı ve hastanın şikayetlerinin olmadığı durumlarda da ortaya çıkabilmektedir.Annedeki tiroid hormon yetersizliğinin gebelik sırasında tedavisi çok önemli olup, çocuktaki yararlı etkileri ispatlanmıştır.

2002 yılında Amerikan Obsterik ve Jinekoloji Derneği yaptığı açıklamada sadece kişisel hikayesi veya şikayetleri olan gebelerin hipotiroidizm açısından taranmasını önerse de son zamanlarda artan araştırmalarda gebelikte rutin olarak hipotiroidizm taraması pek çok merkezde önerilmekte ve dünyada giderek artan merkezde bu rutin tarama yapılmaktadır. Sistemik olarak hipotiroidizm taraması gebeliğin hemen başında tercihan da ilk vizitte yapılmalıdır.Bu tedavinin başlıca sonucu, hastalıktan etkilenme riski olan fetuslarda hamilelikteki tedavi ile IQ ‘da ortalama olarak 4 puanlık bir artışın saptanabilmesi ve gebenin genel sağlık halinin düzeltilmesidir. Fetusdaki tiroid bezinin 12. gebelik haftasından sonra oluşması nedeniyle, ilk üç ayda fetusun tüm ihtiyacını anne karşılar. Bu nedenle özellikle  ilk trimesterda annenin tiroid yetersizliğinin saptanması gerekmektedir. Beyin gelişimi gebelik süresinde ileri gebelik haftalarında da  de devam ettiği için , ileri dönemde sinirlerin gelişimi,göçü ve organizasyonu üzerine etki de göz ardı edilmemeli ve gebeliğin her döneminde etkin tedavi uygulanmalıdır. İleri dönemlerde anne kan hacmindeki artışa bağlı olarak kullanılan tiroid hormon miktarında da artış gerekebileceği bilinmelidir.

Doç.Dr.Arda Lembet

Acıbadem Hastanesi 

Yüksek Riskli Gebelikler Klinik Sorumlusu



Pregnant woman with ultrasound photo sitting on bed
Genel

Hamilelikte Şeker Yükleme Testi Zararlı Mıdır?

Gebelerde şeker yükleme testinin anne ve bebek sağlığı bakımında zararlı olup olmadığı ne yazıkki ülkemizde hala gündemi bilimsel olmayan şekilde etkilemiş ve hastaları bu konuda ciddi tereddüte düşürmüş bir konudur. Gebelikte anne ve bebek sağlığı bakımından istenmeyen en büyük durum, gebelikte şekerdir. Bebek ve anne açısından riskler ortaya çıkmasına sebep veren gebelikte şeker, bu duruma karşı tedbir alınması için, 24-28 haftalık hamileliklerde şeker yükleme testi yapılması gerekir. Bu test, uluslararası kabul görmüş bir testtir ve uygulanan test için verilen 50-75 gram veya 100 gramlık 3 saat şeker yükleme testinin bebeğe herhangi bir zararı kesinlikle olmaz. Son yıllarda güvenle yapılan üstelik anne ve bebek için hayati önem taşıyan bir testtir. 1 dilim pasta ve 2 dilim baklavada hangi oranda şeker varsa şeker yükleme testinde de o kadar şeker vardır. Dolayısıyla ortaya atılan iddiaların bu anlamda tıbbı bir alt yapısı yoktur.

Close up portrait of man's and woman's hands
Genel

Şeker Yükleme Testi

Gebelikte Şeker ve Şeker Tarama / Yükleme Testleri :

50 gr glukoz yükleme testi – 100gr oral glukoz testi,
24-28. haftalar içerisinde gestasyonel diyabet yani hamilelikte meydana gelen şeker hastalığını saptamak için 50 gr glukoz yükleme testi uygulanır. Test aç karnına ya da tok karnına yapılabilir. 

Ancak aşağıdaki bulgular olduğunda test gebelik başlangıcında ilk muayane sırasında yapılmalıdır: 

Vücut kitle indexi yüksek olanlar, 4kg üzerinde bebek öyküsü, birinci derece akrabalarında diabet hikayesi olanlar ve de önceki gebeliklerinde  gebelik şekeri öyküsü olanlar. Bu hasta grubunda, test normal çıksa da 24-28. haftalarda test yeniden yapılmaldır.

Şayet 5O gr glukoz yükleme testi sonucu 130-140’dan (farklı eşik değerleri alınabiliyor merkezlere göre ) yüksekse hastaya 3 saatte tamamlanan 100 gr oral glukoz testi uygulanır. 12 saat açlık sonrasında ve sabah kanı alınmalıdır. Sonrasındaysa 100gr glukoz 5 dakika içinde içirilip sonrasında birinci, ikinci ve üçüncü saatlerde kan şekerine bakılır.

  • Açlık> 95mg/dl
  • 1.saat> 180mg/dl
  • 2.saat> 155mg/dl
  • 3.saat> 140 mg/dl

Buradaki 4 değerden 2’den fazlası yüksek çıkarsa gebelik şekeri teşhisi konulur. Tek değerin yüksek çıkması halinde ise testin 4-6 hafta sonra  tekrarlanması önerilir. Ancak tekrar test normal çıksa bile bizim yaptığımız çalışmaların da göstermiş olduğu gibi tek değer yüksekliği olan hastalar da gebelik şekeri gibi değerlendirilmelidir.  50 gram şeker yükleme test neticesinin 190 mg/dl’den yüksek çıkarsa 3 saatlik 100gr OGTT uygulanmasına gerek kalmaz. Açlık kan şekeri 95mg/dl’nin üzerinde saptanırsa, gebelik şekeri olarak değerlendirilir ve takip ve tedaviye alınır. 75 gram 2 saatlik ve de açlık gerektiren test ise tek aşamada yapılan hem tarama hem de tanı koydurucu başka bir yükleme testidir. Bazı çalışmalara göre kötü gebelik sonuçları ile daha iyi ve yakından ilişkilendirildiği için daha çok tercih edilebilir. Ancak bu yöntem kullanıldığında daha yüksek oranda gebeye tanı koyulacağı için kaynakların daha fazla tüketilmesi ve daha sık takip gerektiren popıulasyonun artması açısından bazı eleştirilere açıktır. Normalde toplumun %5-7 sinde tespit edilen gebelik şekeri 75 gram yükleme testi baz alınacak olursa bu oran % 18 seviyelerine çıkmaktadır. Bu testin pozitif olarak değerlendirilemsi içim açlık, 1 veya 2. Saat değerlerinden sadece birinin sınır üzerinde olması yeterli sayılmaktadır.

Ogtt Nedir ?

Şeker hastalığı Türkiye’de oldukça yaygın şekilde karşılaşılan kronik bir hastalıktır. Bu hastalık, göz, böbrek gibi organlara zarar verebilir. Bu sebeple de özellikle de hamilelik süresince ‘’iki kişiyi ilgilendiren hasarları‘’ ele alınırsa önlem almanın önemi ortaya çıkacaktır.

Hamilelikte şeker yükleme testi gebeliğin 24-28. haftalarında uygulanır. Hamile anne adayına 50 gram şeker içerikli sıvılar verilir ve ölçüm yapılır. OGTT olarak geçen şeker yükleme testinin hamilelik sürecinde uygulanmasındaki hedef glukoz düzeyinin anne vücudunda denge içerisinde tutulup tutulmadığını ortaya koymaktır.

Şeker yükleme testi ardından hamileliğe bağlı şeker hastalığı teşhisi konulur ise farklı tedavi yöntemleri uygulanabilir. Eğer tedbir alınmıyor ise; bebeğin normalden iri doğmasına, bir takım doğum komplikasyonlarına (omuz takılması gibi) artan sezaryen oranlarına, bebeğin daha erken dünyaya gelmesine, anne için ciddi sağlık sorunlarının meydana gelmesine (gebelik tansiyonu ve preeklampsi gibi) , bebeğin dünyaya geldikten hemen sonra hipoglisemili doğmasına kadar ciddi problemler ortaya çıkabilir. Bebekte doğum sonrası sarılık, kalsiyum denge bozukluğu gibi ek problemlerle de karşılaşılabilir.

Gebelerde  plasentadan salgılanan hormonlar başta human placental lactogen (HPL) hormonu sebebiyle, hamileliğin ortalama 24-26. haftaları civarında şeker metabolizmasında bozukluklar oluşabilir. Sonuçta hamilelerin kan şeker düzeyi artar ve bu durum, uzu sürerse hamilelik esnasında ve doğum ardından, bebekte çeşitli problemlere yol açabilir.

Bu sebeple özellikle başta ailesinde şeker hastalığı öyküsü olan hamile kadınlar ve kilolu hamileler olmak üzere, bütün hamilelerde 24.-26. haftalar içerisinde 50 gr glukoz verilerek 1 saatilik yükleme testi ile tarama gerçekleştirilir. Tarama testinde şeker seviyesi 140 gr.’ı geçen hamilelere, asıl teşhisi koymak için 3 saatlik test yapılır. Bu testin neticesinde hamilelik şekeri teşhisi konan hamileler, öncelikle  diyetle  tedavi edilmeye çalışılır. Diyetle şeker seviyesi düşmeyen hastalara ise insülin tedavisi yapılabilir.

Hamilelikte Şeker Yükleme Testi Zararlı Mıdır ? 

Gebelerde şeker yükleme testinin anne ve bebek sağlığı bakımında zararlı olup olmadığı oldukça tartışılan bir konudur. Gebelikte anne ve bebek sağlığı bakımından istenmeyen en büyük durum, gebelik şekeridir.

Bebek ve anne açısından risk uluşturabilen gebelikte şeker, öncelikle tanı konup önlem alınması açısından, 24-28 gebelik haftaında şeker yükleme testi yapılması gerekir. Bu test, uluslararası kabul görmüş bir testtir ve uygulanan test için verilen 50-75 gram şekerin bebeğe herhangi bir zararı kesinlikle olmaz.

Hamilelikte Şeker Hastalığının Riskleri Nelerdir ? 

  • Hamileliğin ilk 3 ayında diyabetin ortaya çıkması; gelişmekte olan bebekte özellikle beyin ve kalbi ilgilendiren doğumsal anormallikler gelişmesine ya da düşüğe yol açabilir. Bu durum genellikle önceden şeker hastalığı olan ancak tanı almamış hastalarda görülmektedir.
  • Hamileliğin ortasında ya da son üç ayında ortaya çıkan gebeliğe bağlı şeker hastalığı ise fazla beslenme ve bebeğin normalden fazla kilo alımına yol açar. Çok büyük bebeklerin normal doğumu bebekte travmalara yol açabilir ya da acil sezaryen riskini arttırır. Gebeliğe bağlı şeker hastalığında doğumsal anormallikler görülmez.
  • Anne adayından gelen fazla yüksek şeker seviyeleri bebekte fazla insulin salgılanmasına yol açar. Doğum ardından kordon kesildiği zaman aniden düşen şeker düzeyi bebekte hipoglisemik sara nöbetlerine yol açabilir. Uygun tedavi yöntemleriyle diyabetli bir anne adayı da sağlıklı bir hamilelik dönemi yaşayabilir ve normal bir doğum gerçekleştirebilir. Bu sebeple de erken tanı önemlidir.
  • Gebelikte tanı almayan veya uygun tedavi almayıp (diyet veya insülin tedavisi) kontrolsüz şekere maruz kalıp iri doğan bebeklerde ileri hayatlarına yönelik Tip 2 diyabet gelişme riski daha yüksektir.

Risk Grubundakiler 

  • Hamilelikten önce vücut kitle endeksi yüksek olanlar
  • Ailesinde şeker hastalığı öyküsü olan kadınlar
  • Daha önceden şeker ile ilgili yükseklik problemi olduğu bilinenler
  • Daha önceden 4 kilodan büyük bebek doğuranlar
  • Daha önceden ölü doğum gerçekleştirmiş olanlar
  • Daha önceki hamileliğinde diyabet olan kadınlar
  • Amnion sıvısı çok fazla olan kadınlar
  • Polikistik over sendromu olan kadınlar

Şeker Yükleme Testinin Riskleri 

Koldan kan alırken ufak bir kateter takılır ve test sürecinde yerinde bırakılır ve bu aşamada başka bir iğne girişi olmamaktadır. Tek riski bir iğne olmak kadardır. Verilen 50 ya da 75 gram şekerin bebeği zehirleyici bir etkisi kesinlikle bulunmamaktadır. Tüketilen çikolatalardaki, tatlılardaki (baklava vb) şeker oranı dahi test için verilen oranlardan daha yüksektir. Bu sebeple hem kendinizi, hem de bebeğinizi riske atmamak adına şeker yükleme testini yaptırmak kesinlikle oldukça faydalı olacaktır.

Yanlış bir düşünce olarak, şeker yükleme testinin şeker hastası yaptığını düşünenler mevcuttur. Şeker yükleme testinde alınan şeker miktarı çok önemli boyutlarda olmaz. Bu test yalnızca var olan bir tablonun ortaya çıkması için yardımcı olur. Şayet şeker metabolizmasında bir problem mevcut değil ise bir tepsi baklava tüketilse dahi herhangi bir kan şekeri düzensizliği meydana gelmez. Yükleme testi aşamasında en fazla duyulan rahatsızlıklardan biri bulantı-kusmadır. Toplam glukoz 3 bardak suda eritilip, bir miktar limon sıkıldığı taktirde böyle bir şikayetin gelişmesinin önüne geçilir.