iletişim bilgileri

Adres Bilgileri

Mail Bilgileri

Telefon Bilgileri

Pregnant mom dad and little daughter look at photo
Genel

Doppler Ultrason

Doppler Ultrason :

hastaların detaylı veya 2. Düzey ultrasonografi olarak bildikleri görüntüleme tekniğinin bir türü olarak yüksek frekanslı ses dalgalarını kullanan tıbbi bir görüntüleme yöntemidir. Genellikle damarlardaki kan akışının tespit edilmesi için kullanılır. Yüksek frekanslı ses dalgaları vücudun pek çok organ sistemi dahilinde bulunan kan damarlarının görüntülemek ve kan akışındaki olan direnci ölçüp değerlendirmek için kullanılır.

  • Doppler ultrason radyasyon içermez

Peki Doppler Ultrason İle Nerelere Bakıyoruz?

👉🏻    Öncelikle birinci kullanım alanı içinde rahim içi gelişme geriliği olan bebeğin değerlendirilmesi, izlemi  ve sağlık durumunun saptanması ve doğum zamanlaması gelmektedir. Bu amaçla göbek kordonu (umbilikal arter), fetal beyinde orta cerebral arter ve rahime giden kan damarları (uterin arterler) değerlendirilir.

👉🏻    Önemli bir başka kullanım alanı da 11-14 hafta ultrasonografisindeki yeridir. Burada rahim damarlarındaki (uterin arter)  doppler ölçümleri kandaki bazı biyokimyasal belirteçler ile birleştirilerek, preeklampsi denen gebelik zehirlenmesi olma ihtimalini sayısal olarak gösterir.

👉🏻    Detaylı ultrasonografik değerlendirmeye ek olarak beyinde, kalpte, akciğerlerde ve böbreklerde bulunan damarların değerlendirilmesi ve görüntülenmesi amacıyla da kullanılır ve çok önemli bilgiler verir.

👉🏻Rh ve bazı kan uyuşmazlıklarında ve fetal asit, hidrops gibi durumalarda bebekte kansızlık (anemi) araştırılmasında orta beyin damarı kan akım hızı( MCA doppler PSV), invazif olmayan bir yöntem olarak çok faydalı olmaktadır.

👉🏻 Yine komplike tek yumurta ikizlerinde TTTS sendromu ve ikiz eşinde gelişme geriliği veya TAPS sendromu denen durumlarda çok faydalı bilgiler vermektedir.  

Woman suffering from stomach pain, feeling abdominal pain or cra
Genel

İdrar Yolu Enfeksiyonları

🔺İdrar yolu enfeksiyonları, gebelik 🤰🏻 döneminde anne adaylarının sık karşılaştığı sağlık sorunlarından biridir❗️Gebelikte artan progesteron hormonu nedeniyle üriner sistemdeki motilite / hareket azalmasına dayalı olarak daha sık idrar yolu enfeksiyonu görülebilmektedir.”””””

🔺Tedavi edilmediği takdirde bazı böbrek/mesane hastalıkları, erken doğum vb gibi problemlere yol açabilen bu önemli durum, belirti vermeden de ortaya çıkıp ilerleyebilir. Gebelik sürecindeki anne adayları için idrar yolları enfeksiyonlarından korunmada bol ve yeterli su 💧tüketiminin yanı sıra düzenli doktor kontrollerinin de yaptırılması büyük önem taşıyor.

 

🔺Hamilelik🤰🏻 süresince idrar yolu enfeksiyonu gebelikte kullanılabilecek antibiyotikler ile tedavi edilebilir. Antibiyotik💊 seçimi gebelik haftası ve idrar yolu enfeksiyonunun derecesine ve kültürde saptanan mikroorganizlara karşı saptanan duyarlılık testleri göre değişir. 

 

🔺İdrar yolu enfeksiyonundan korunmak için;

 

Günlük 3-3,5 litre sıvı tüketilmeli.

Her gün iç çamaşırı değiştirilmeli.

Cinsel ilişki öncesi ve sonrası idrara çıkılmalı.

Dar ve nefes almayan kıyafetler tercih edilmemeli.

Bol miktarda probiyotik içeren yoğurt kefir gibi gıdalar tüketilmeli.

Sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarında üriner sistem görünteleme incelemeleri yapılmalıdır ( ultrasonografi gibi)

 

Young woman holding on to sore belly closeup
Genel

Abortus

1- Düşük Ne Demektir ?

20. gebelik haftası öncesinde fetus ve eklerinin vücuttan herhangi bir nedenle atılması olayına düşük denir.

2- Kaç Tür Düşük Vardır ?

Anembryonik gebelik; gebelik kesesinin gelişip ancak içinde fetusun gelişmediği durumdur.

Düşük tehdidi;  20.gebelik haftasından önce vajinal kanamanın oluşmasıdır, tüm gebeliklerin %30-40’ında oluşur.

Engellenemeyen düşük; kanama miktarının artıp, rahim ağzının inceldiği ve açıldığı ancak henüz materyalin atılmadığı durumdur. Bu dönemde çoğu hastada şiddeti giderek artan kramp şeklinde ağrı olur.

Tamamlanmamış düşük; gebelik ürünlerinin kısmen atıldığı durumdur.

Tamamlanmış düşük; gebelik ürünlerinin tamamının rahimden atıldığı durumdur.

Missed abortus; anne karnında fetusun öldüğü durumlar.

Tekrarlayan düşük; ikiden fazla düşük olması

 

3- Her Gebelikte Düşük Riski Var Mıdır ? Ne Sıklıkla Görülür ?

Bilinen gebeliklerin %15-20’si kendiliğinden düşükle sonlanır. Çok erken dönemdeki gebeliklerin ancak gebelik hormonunun (B HCG) kan düzeyine bakılarak saptandığı durumlarda düşük oranının %40’a kadar çıktığı bilinmektedir. Tüm düşüklerin %80’I ilk üç ayda gözlenmektedir.

4- Başlıca Düşük Nedenleri Nedir ?

Erken dönemdeki düşüklerin %50 sine yakınından kromozom anormallikleri sorumludur.Trizomi denen kromozom sayısının normalden bir fazla yani 47 tane olduğu durumlar (örnek:trizomi 13,16,18,21 ve 22) ile monozomi denen ve kromozom sayısının bir eksik olduğu durumlarda (örnek: Monozomy X -Turner sendromu) düşük oranı ciddi derecede artmaktadır.Doğum sayısı, ileri anne ve baba yaşı, son doğumdan üç ay içerisinde tekrar gebe kalınmasında düşük riski artmaktadır.

Anneye bağlı diğer düşük nedenleri arasında enfeksiyonlar, kontrol edilmeyen sistemik hastalıklar (örnek:endokrin durumlar: kontrolsuz tiroid ve şeker hastalığı,konnektif doku hastalıkları:sistemik lupus, skleroderma, böbrek hastalıkları: kronik böbrek hastalığı ) ilaç, sigara ,alkol ve diğer zararlı madde alışkanlıkları, aşırı kafein tüketimi ve radyasyon gibi nedenler sayılabilir. Rahim içi yapışıklıklar, şekil bozuklukları ve rahim ağzı yetersizlikleri de düşüklere sebep olan nedenler arasında sayılmaktadır.

İki veya üzerindeki düşükler durumlarında tekrarlayan düşüklerden bahsedilir. Bu grupta trombofili denen kandaki pıhtılaşma faktörleri üzerinden etki eden olumsuz mekanizmalar ile bağışıklık sisteminden kaynaklanan bazı problemler etkili olmaktadır.

 

5- Düşük Yapma Riski Tamamen Ortadan Kalkabilir Mi ? Veya Minimuma İndirmek İçin Ne Yapmalıdır ? 
Sağlıklı bir gebeliğin devamı için düzenli gebelik takibi çok önemlidir. Hastada gebelik saptandığından itibaren sık ve yakın tıbbi takip yapılmalıdır. Daha evvelki düşüğün şayet nedenleri biliniyorsa onlara karşı önlemler alınmalıdır. Örnek şeker hastası bir gebede kan şeker düzeyinin sıkı kontrolu ve takibi, kontrolsuz tiroid veya böbrek hastalıklarının gebelik öncesinde tedavisi gibi. Bu yöntemlerle düşük riski tamamen ortadan kaldırılmasa da minimuma indirilmiş olur. Özellikle tekrarlayan düşüklerde anne ve babanın kan kromozom analizi yapılması, kandaki pıhtılaşma faktörlerine ait anormalliklerin araştırılması ve düşük materyali ve bebeğin eşine ait patolojik incelemelerin bu konuda deneyimli ve özel eğitimli patologlar tarafından yapılması sebebin açıklanamadığı pek çok anormalliğin ortaya çıkartılmasında yardımcı olmaktadır.

6 – Düşük Yapmış Bir Anneye Hem Düşükten Sonra Hem De Yeni Hamileliğinde Nasıl Davranmalı ? 

Genelde çiftler, özellikle anne adayları gebeliğin kötü gidişatı anlaşıldığında veya düşükten hemen sonra yoğun bir üzüntüye boğulup çoğunlukla suçluluk duygusuna kapılırlar. Bu aşamada doktorun uygun yaklaşımı ve psikolojik danışmanlık son derece önemlidir. Bu dönemde olayın tıbbi detaylarının yanı sıra  hastalar ve eşlerine muhakkak destekleyici, güven verici, diğer olası sağlıklı gebeliklerin şansı hakkında bilgi verilmelidir. Gerekli tetkikler ve patolojik incelemeler sonrasında çiftler düşükten ve kayıptan 4-6 hafta kliniğe tekrar gelmeli ve veriler bilimsel olarak uygun bir ortam ve zamanda tartışılmalıdır.

 

7 -Türkiye Genelinde Sağlıklı Bir Şekilde Hamileliğin Tamamlanma Oranı Nedir ? Ebeveynler Bilinçlimidir ?
Türkiye’de sağlıklı bir şekilde gebeleğin tamalanma oranı tamamen hastanın yeterli gebelik öncesi danışma ve prenatal bakım alıp almamasıyla doğru orantılıdır. Ülkemizde pek çok merkezin dünya standartlarında hizmet vermesi bizler için övünç kaynağı olsa da Türkiye genelinde önemli bir kitlenin yeterli tıbbi bakım alma fırsatı alamamış olması da üzücü bir gerçektir.Bunlar tamamıyla ebeveynlerin sosyo kültürel ve ekonomik yapılarına bağlı olarak ve ülke çapında sağlık hizmetinin dağılımına göre şekillenmektedir.

8 – Türkiye’de ve Merkezinizde Düşük Sebeplerinin Belirlenmesinde İleri Teknolojik Tekiklerin Tamamı Yapılabilmekte Midir ?

Evet. Şunu sevinerek söyleyebilirimki ülkemizde de bu konuda en ileri teknolojik destek ve bilgi birikimi sayesinde pek çok yeni araştırma safhasındaki tetkikleri bile yakalamış durumdayız. Biz de Acıbadem Hastanes’nde Yüksek Riskli Gebelikler Ünitesi olarak  Moleküler Biyoloji ve Genetik Ünitesi desteğiyle özellikle tekrarlayan düşük ve erken doğumlarda rol oynayabilen pek çok hassas pıhtılaşma faktörleriyle bunları kontrol eden spesifik gen bölgelerini saptayabiliyoruz. Uyguladığımız paneller ancak dünyada sayılı araştırma merkezinde kullanılmakta olan bazı testleri dahi içermektedir. Bu testler ile beraber ABD ile koordine olarak yürüttümüz çalışmalar dahilinde plasentanın patolojik değerlendirmesi bu konuda bize oldukça detaylı çalışma ve araştırma olanağı sunmaktadır.

Doctor performing ultrasound scanning for her pregnant patient
Genel

Riskli Bir Gebelik Yaşamamak İçin Nelere Dikkat Edilmeli

Yüksek riskli gebelik riski genellikle 35 yaş üzerinde olan, yüksek tansiyon ya da diyabet veya diğer kalp, böbrek, akciğer, tiroid, hematolojik gibi sistemik hastalıklar ile komplike kronik hastalıkları bulunan anne adayları için söz konusu olabilen bir durumdur. Ayrıca gebeliğin kendisinden kaynaklanan riskler (erken doğum, plasental problemler, preeklampsi) ve fetusun kendisinden kaynaklanan problemler (fetal yapısal anormallikler) de yüksek riskli gebelik tanımlamasında önemli bir grubu oluşturmaktadır. Hamile kalmadan önce doktor kontrolünde bazı önlemlerin alınması ve risklerin belirlenmesi olası tehlikelerin ortadan kaldırılmasını, anne ve bebek açısından sağlıklı bir gebelik süreci yaşanmasını sağlayabilir. 

Yüksek riskli gebelik riski bulunan kadınların hamile kalmadan önce doktor muayenesinden geçmeleri oldukça önemlidir. Doktor anne ve baba adaylarının geçirdiği hastalıklar, ameliyatlar, eğer varsa kalıtsal hastalıklar, kullanılan ilaçlar, yaşam tarzı ve işi ile ilgili olarak bilgilendirilmeli ve doktorun gerekli gördüğü düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. 

Hekimler hastaya yapılan tam ve sistemik fizik ve jinekolojik muayeneyi, ultrasonografi incelemesini, kan ve idrar tahlillerini değerlendirdikten sonra gebelik öncesi ve gebelik esnasında gelişmesi olası riskleri saptar ve gerekli tedavileri planlar. Gebelik öncesinde kullanılan ilaçlar varsa bu ilaçlar gebelik döneminde de kullanılabilecek ilaçlarla değiştirilir. Tansiyon ve diyabet hastalıkları kontrol altına alınır ve gebe kalmadan önce normal değerlere kavuşulması sağlanır. Özellikle HbA1c , böbrek fonksiyon testleri, kardiyak değerlendirme ekokardiyografi, holter ve göz dibi muayenesi bu hastalarda azami önemlidir.

Kimler Riskli Gebelik Adayıdır?

Gebelik öncesi anne adayında bulunan ya da gebelik sırasında ortaya çıkan hipertansiyon ve diyabet hastalığı yüksek gebelik riskinin en önemli nedenlerinden biridir. Anne adayının 18 yaş altında ya da 35 yaş üstünde olması, günde 15 adetten fazla sigara içmesi ya da madde bağımlısı olması da önemli risk unsurları arasında yer alır. Bunlara ek olarak; kalp, tiroit bezi, epilepsi, otoimmün hastalığı olan ve anemi ya da kalıtsal hastalıkları bulunan kadınlar da yüksek riskli gebelik adaylarıdır. Önceki gebelik öyküsü de ayrı önem göstermektedir. Geçmişinde erken doğum, rahim içi bebek kaybı ve şiddetli preeklampsi öyküsü olan hastları da bu riskler açısından sonraki gebeliklte belli tahmin ve koruma programları dahilinde izlemek faydalı olacaktır.

Sağlıklı bir gebelik döneminin yaşanabilmesi için anne adaylarının gebelik öncesindeki ve gebelik sırasındaki beslenme, egzersiz ve yaşam tarzı alışkanlıklarını doktor kontrolünde değiştirmeleri olumlu etki yaratabilir. Gebe kalan her anne adayı ilk muayenesini gebeliğin 6-10. haftaları arasında olmalıdır. Bu muayenede fetüsün büyüklüğünün, kaç tane olduğunun, yerleşim yerinin ve kalp atımı varlığının belirlenmesi mümkündür. 11-14. haftalar arasında yapılan incelemelerle fetüsün ense kalınlığı, kalp atım hızı, burun kemiği varlığı, yüz açısı, kalbe giden damardaki akım şekli, sol taraf kalp kapağındaki akım gibi detaylar değerlendirilmeli ve kromozom anomali riski belirlenmelidir. 18-23. haftalar arasında perinatoloji uzmanı tarafından yapılan detaylı ultrasonografik muayeneyle fetüsün anatomik yapısı / organ sistemleri değerlendirilmelidir. 24-28. haftalar arasında yapılan şeker yükleme testi çok önemlidir. Bunun nedeni gebelik sırasında yüksek şeker sorunu yaşanmasının fetüste akciğer gelişiminde gerilik, artan fetal ağırlık nedeniyle zor doğum, amniyon sıvı fazlalığına bağlı erken doğum, iri bebek oluşumu, ani bebek ölümü, doğum sonrası sarılık gibi riskli durumlara neden olması riskidir. Bu nedenler kan şekeri gebelik süreci boyunca gün içinde 4-5 kez olabilecek şekilde oldukça yakından izlenmelidir. Şeker kontrolü ne kadar sıkı olursa gebelik sonuçlarının da o derecede iyi olacağı çalışmalarda gösterilmiştir. 

 

Doctor performing ultrasound scanning for her pregnant patient
Genel

Amniyosentez İşlemi Hangi Durumlarda Yapılıyor

Amniyosentez İşlemi Hangi Durumlarda Yapılıyor ?

Gebelik sürecinde hem anne adayının hem de bebeğin genel sağlık durumunun araştırılması adına birçok farklı tarama testine başvurulur. Amniyosentez de en kısa tanımıyla bebeğin kromozom anormalliklerinin ve tek gen hastalıklarının belirlenebilmesi için yapılan bir genetik hastalık tarama prosedürüdür. 

Amniyosentez sırasında fetüsün içerisinde bulunduğu; fetüsü yaralanmalardan ve enfeksiyonlardan koruyan, fetüs vücut sıcaklığını dengede tutan ve fetüsün gelişimini sağlayan amniyotik sıvıdan 15-20, bazı durumlarda ise 25 cc’lik örnek alınır. Amniyotik sıvı içerisinde çeşitli enzimler, hormonlar, proteinler ve fetüs hücreleri bulunur. Bu hücreler fetüsün genetik bozuklukları ve Spina Bifida gibi açık nöral tüp kusurlarının teşhis edilebilmesini sağlayan genetik bilgiler barındırır. Amniyotik sıvı fetüs hakkında farklı bilgiler sunan çeşitli maddeleri de içermektedir. 

Gebelik sırasında yapılan tarama testlerinin sonuçlarında bir anomali olduğu ve ileri tetkiklere başvurulması gerektiği takdirde amniyosentez yapılması gerekliliği ortaya çıkabilir. Genellikle gebeliğin 16. ve 20. haftaları arasında gerçekleştirilen prosedür şu durumlarda gündeme gelir:

  • Ailede ya da önceki gebeliklerde Down Sendromu, Kistik Fibroz veya Tay Sachs gibi genetik veya metabolik hastalık öyküsünün varlığı
  • Spina Bifida gibi nöral tüp defekti riski bulunması
  • Anne adayının yaşının 35 ve yukarısında olması
  • Gebelik tarama testi sonuçlarında anomali tespit edilmesi

Amniyosentez, fetüsün akciğerlerinin doğum için yeterince olgunlaşıp olgunlaşmadığının araştırılması, rahim enfeksiyonu ve Rhesus hastalığının varlığının sorgulanması için gebeliğin 3. Trimester döneminde de uygulanabilir.

 

Amniyosentez İşlemi Nasıl Yapılır ? 

Amniyosentez mutlaka uzman ve deneyimli kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından, steril ortamda, ultrason eşliğinde, dikkatle uygulanması gereken ve işlem sırasında kullanılan iğne çok ince olduğu için çoğunlukla lokal anesteziye başvurulmayan bir prosedürdür. 

İlk olarak bebeğin rahimdeki konumunun belirlenmesi için ultrasonografiye başvurulur. Daha sonra karın enfeksiyon riskinin minimize edilmesi için antiseptik ile temizlenir. 

İşlem bölgesi temizlendikten sonra karın duvarından rahme doğru içi boş bir iğne sokulur. Bu iğne ile 15 – 20 cc miktarında amniyon sıvısı alınır ve yaklaşık 1-2 dakika içerisinde işlem sonlandırılır. 

 

Amniyosentez İşlemi Hangi Haftalarda Yapılmalı ?

Amniyosentez işlemi genel olarak gebeliğin 16. ve 20. haftaları arasında gerçekleştirilir. Ancak az önce belirtildiği gibi bazı durumlarda gebeliğin 3. Trimester yani gebeliğin son 3 aylık döneminde de amniyosenteze başvurulması gerekebilir. Bu nedenle bu sorunun kesin yanıtı amniyosentez gereksinimine yol açan faktör doğrultusunda uzman hekimlerin değerlendirmeleri neticesinde verilebilir.

 

Amniyosentez İşleminin Riskleri Nelerdir ?

Amniyosentez çeşitli riskler barındırabilen bir prosedürdür. Amniyosentez riskleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Nadiren de olsa amniyosentezden sonra vajinadan amniyotik sıvı sızıntısı meydana gelebilir. Bununla birlikte sıvı miktarı çoğunlukla minimal düzeyde olur ve gebeliğin devamlılığı için büyük bir tehlike oluşturmaz.
  • Amniyosentezde düşük riski mevcuttur. Bu risk 15. Haftadan önce gerçekleştirilen amniyosentez işleminde artar. Doğru zamanda, deneyimli hekimler tarafından gerçekleştirilen amniyosentez işleminde riskin binde bir dolayında olduğu yapılan araştırmalarda gösterilmiştir. 
  • Amniyosentez sırasında ultrason kullanılmaktadır. Böylece bebeğin konumu net şekilde görülebilir ve bebeğe zarar vermeden sıvı alınabilir. Yine de bazı durumlarda bebek hareket edebilir ve uzuvlarının iğne ile temas söz konusu olabilir. Bu gibi bir durumda yaralanmalar büyük çoğunlukla hafiftir.
  • Oldukça nadir olmakla birlikte amniyosentez sırasında fetüse ait kan hücreleri, annenin kan dolaşımına karışabilir. Annenin kan grubu Rh negatif ise ve Rh pozitif kana karşı antikor geliştirmediyse, amniyosentez sonrası süreçte s Rh immün globulin adı verilen bir enjeksiyon yapılması gerekli olabilir. Bu enjeksiyon annenin vücudunun, bebeğin kırmızı kan hücrelerine zarar verebilecek antikor üretmesini engelleyecektir.  
embryo
Genel

Embryo Dondurma

Embryo Dondurma – Dondurulmuş Embryo Çözerek Transfer Etme: Kime, Ne zaman, Ne Sebeple Yapıyoruz?

Tüp bebek kliniklerinde yaklaşık 30 yıldır hem yumurta ve sperm hücreleri, hem de embryolar dondurulup saklanabilmektedir. 

2006 yılına kadar üreme hücreleri (yumurta, sperm ) ve embryolar “ slow freezing” (yavaş dondurma) yöntemi ile dondurulurken, 2006 sonrası “ vitrifikasyon”( ultra hızlı dondurma) yönteminin kullanılmaya başlaması ile dondurma sonrası çözme başarısı ciddi düzeyde artmıştır. Hücreler vitrifikasyon sonrası mükemmele yakın oranda canlı çözülmekte ve embryoların tutunma potansiyeli taze embryo transferi kadar (hatta bazı durumlarda daha yüksek oranda) iyi olmaktadır. Kliniğimizde tüm hastaların %70’inde çeşitli nedenlerle  embryo dondurma işlemi uygulanmaktadır.

Embryolar en sık hangi nedenle dondurulmaktadır?

Tüp Bebek Tedavi Siklusunda Transfer Edilen Embryolar Dışında Kalan İyi Kalite Embryoların İleride Kullanmak İçin aklanması:

Hastalarımız daha sonraki tedavilerinde ,zorlu  tüp bebek basamaklarından önemli ölçüde kurtulmuş olur ( yumurta geliştirici enjeksiyonlar, yumurta gelişiminin kontrolü için tüp bebek kliniğine sık ziyaretler, hormon analizleri için kan verme,anestezi alarak yumurta toplanması, sperm örneği toplanması ve laboratuarda yapılan işlemler) Basit yöntemlerle yapılan rahim hazırlığını takiben direk embryo transferi aşamasına gelinir. Embryolar ortalama 5 yıl saklanabilmekte olup literatürde 9 yıla kadar saklalan embryolar ile bildirilmiş gebelikler mevcuttur.

Embryo Transferinin Çeşitli Nedenlerle Mümkün Olmadığı Durumlarda: 

-Yumurtalıkların aşırı gelişmesi ve Kan Estradiol düzeyinin yükseldiği durumlarda hastaları  OHSS ( Ovaryan hiperstimülasyon Sendromu) riskine karşı korumak

– Yumurta geliştirilen tedavi siklusunda erken Progesteron yükselmesi ( embryo ile rahim iç zarı arasında senkron durumun bozulmasına yol açtığı için)

  • Rahim iç zarının uygun olamayan durumları ( sıvı toplanması, ince oluşu gibi)

Embryolara Kapsamlı Genetik Analiz Yapılması Planlandığında Genetik Analiz Süresinin Uzun /Genetik Merkezinin Uzak Olduğu Durumlarda:

Günümüzde embryoların tutunma başarısını artırmak  için bilimsel olarak etkinliği ispatlanmış faktörlerden biri de embryo genetik yapısının normal olması gerekliliğidir. Yakın zamana kadar embryolara genellikle klivaj ( bölünme ) evresinde ve ortalama 8 hücreli aşamada iken alınan 1-2 blastomer (hücreden) FISH yöntemi ile  kısıtlı sayıda kromozom analizi yapılabilmekte iken günümüzde tüm 46 kromozomun tarandığı genetik yöntemler( CGH- mikro array, NGS gibi) mevcuttur ve giderek çok daha yaygın kullanılır olmuştur. Embryolar 5. Gün aşaması olan” blastokist” aşamasına ulaştığında, ileride plasentayı oluşturacak olan dış hücre tabakası  ( trofektoderm ) ve fetüsü oluşturacak olan iç hücre kütlesi ( Inner cell mass ) şeklinde organize olur. Genetik analiz için dış hücre tabakasından biyopsi alınıp genetik merkezine yollanan blastokist başarılı bir şekilde dondurulduğunda, tüm kromozomların veya özel bir hastalığın ( tek gen hastalıkları, mutasyonlar) taranması için yeterli süre tanınmış olur. Hem de 3. Gün biyopsilerine oranla embroyaya zarar verme ihtimali çok daha düşük orandadır. Embryoların laboratuar ortamında klasik olarak 5-6 günden fazla canlı olarak muhafaza edilememesi , kapsamlı genetik tarama yapmak için embryoların biyopsi sonrası başarılı bir şekilde dondurulma ve çözülmesi ile mümkün olmaktadır .

  • Embryo Havuzu Oluşturma ( Embryo Pooling ) Amaçlı:

Özellikle yumurta rezervi düşük hastalarda, bazen  yumurtalıkların ilk veya tek seferde uyarılması ile istenen sayıda yumurta ve dolayısıyla embryo elde edilememektedir. Bu durum hem hastayı hem doktoru zorlayabilmekte,tüp bebek  tedavi iptallerine yol açabilmekte , ya da istenilen kalite ve sayıda embryo verememekten ötürü tedavinin  negatif sonuçlanmasına ve dolayısıyla  özellikle de tekrar eden başarısız tüp bebek sonuçlarının hastalarda yarattığı psikolojik sıkıntılarla başetmek zorunda kalmaya neden olmaktadır.

Bir seferde tüp bebek tedavisi ile   geliştirilen kısıtlı sayıda yumurtaların, döllenip  embryo haline geçtikten sonra laboratuar şartlarına göre en uygun zamanda ( 3. Veya 5. Gün) dondurulup, tedaviye tekrar yumurtalıkları uyarma işlemi ile devam edilmesi, ve bu tedavinin   arzu edilen kalitede ve sayıda embryoya  ulaşıncaya kadar tekrarlanması işlemine embryo havuzu oluşturma ( embryo pooling) denmektedir. Uygun seçilmiş hastalarda kümülatif gebelik oranlarını  artıran bu tedavi şekli için dondurma ve çözme programının iyi yürütüldüğü bir tüp bebek merkezi şarttır.

  • Kanser Hastalarında Üreme Hücrelerinin veya Embryoların Saklanması Amaçlı

Özellikle son 10 yıldır “vitrifikasyon” yöntemi ile embryo dondurma yönteminde elde edilen başarıdan ,özel yapısı nedeniyle ( en büyük ve en çok sıvı muhteviyatı olması nedeniyle)  dondurma çözmeye karşı en hassas hücre olan yumurta hücresi de nasibini almıştır.

Günümüzde ne yazık ki giderek artan sıklıkta görülen ve pek çoğu da üreme çağındaki kadın ve erkekleri etkileyen kanser, aynı zamanda başarısı giderek artan tedavi yöntemleri sayesinde  beklenen yaşam süresini de uzatmış ve hastaların uzun dönemde doğurganlıklarını koruma altına alma çabasını da doğurmuştur. 

Meme , yumurtalık ,serviks (rahimağzı) kanserleri, Lenf kanserleri ( Hodgkin ve Non-Hodgkin lenfomalar), kan kanserleri ( lösemiler), testis kanseri, periton tümörleri, sinir sistemi tümörleri ( medullablastom, nöroblastom), osteosarkom gibi  özellikle üreme sistemine toksik etkisi olan kemoterapi gerektiren kanserlerde tedaviye başlama öncesi sperm , yumurta veya evli bir çift sözkonusu ise embryoların tüp bebek tedavisine benzer şekilde geliştirilerek başarıyla dondurulması oldukça yaygın şekilde uygulanır hale gelmiştir.

Kemoterapi dışında , özellikle pelvis bölgesine veya tüm karına radyoterapi gerektiren kanser olguları da üreme hücreleri/embryo dondurularak saklamaya iyi bir adaydırlar.

Kanser hastası olmayıp bağışıklık sistemi baskılayıcı tedavi gören SLE ( Lupus), talasemi ( Akdeniz anemisi) hastaları ve ayrıca genetik olarak bazı kanserlere yatkınlığı olduğu saptanmış ( yumurtalık ve meme kanserine yakalanma geni olan BRCA-1geni taşıyıcıları ) hastalarda da aynı uygulamayı önermek uygun yaklaşımdır.

Sadece Tüp Bebek Başarısını Artırmak Amaçlı Tamamiyle Dondurulmuş – Çözülmüş Embryo Transferi Stratejisi

Günümüzde bilimsel çalışmalar ışığında, tüp bebek tedavisinde geliştirilen tüm embryoların dondurulup, daha sonraki bir zamanda hastaların iğne kullanmadan kendiliğinden veya basit ilaçlarla kalınlaştırılan rahim iç zarına çözülerek verilmesi yönteminin, embryoların taze olarak transfer edildiğindeki gebelik oranlarından daha yüksek gebelik oranlarını sağladığına dair veriler giderek artmaktadır. 

Tüp bebek tedavisinde iğnelerle yumurtalıkların uyarılması ve çok sayıda yumurtanın geliştirilmesi, rahme tutunacak ve gebelik oluşturacak en iyi embryoları  elde etmek için şarttır. Ancak çok sayıda yumurta gelişirken, kadın vücudunda bazı hormon düzeyleri ( östrojen, progesteron gibi) doğal adet döngüsüne göre çok yüksek seviyelere ulaşır. Çalışmalar bu fizyolojik  düzeyden çok  yüksek hormon seviyelerinin rahim iç zarı ( endometrium ) üzerine çok çeşitli olumsuz etkilerinin olduğunu, embryonun rahme tutunma için gerekli olan “ senkronizasyonun” bozduğunu göstermektedir. 

Tüp bebek aşamalarının çok başarılı gittiği ve çok iyi kalite embryo transfer edilmesine rağmen gebelik sağlanamayan olgularda tek sebebin, rahim iç zarının hormonlardan olumsuz etkilenmesi olabileceği fikri, pek çok tüp bebek merkezinde embryoları , tedavi ayında transfer etmektense rutin olarak dondurup daha sonraki ay veya aylarda hastanın endometriumunu yüksek hormon düzeylerine maruz bırakmadan transfer etme stratejisine yönlendirmiştir.

 Kısaca yakın zamana kadar transfer edilen embryolar dışında kalan embryoları ziyan etmeme amaçlı yapılan embryo dondurma işlemi, artık dondurup çözme tekniklerinde elde edilen gelişmeler sayesinde yakın bir zaman içinde  “ Tüm embryoları dondurarak sakla, hiçbir embryoyu ziyan etme” düzeyine gelmek üzeredir. Dondurulmuş çözülmüş embryonun transfer edilip gebelikle sonuçlanan kadınlarda pek çok gebelik probleminin taze embryo  transfer edilen kadınlara göre anlamlı ölçüde az izlenmesi (Dış gebelik,erken doğum, düşük doğum ağırlığı, pre-eklampsi, gebelikte görülen kanamalar gibi) tüp bebek uzmanlarını giderek çok daha yaygın dondurulmuş çözülmüş embryo transferi yapmaya yönlendirecek gibi gözükmektedir

 

Genel

Endometriozis Anne Olmaya Engel Mi?

Endometriozis hastalığı henüz nedeni ortaya koyulamamış oluşum teorileri ile açıklanmaya çalışılan bir hastalıktır. Rahimin (uterus) en iç tabakasını oluştran yapıya endometrium denilmektedir. Bu tabakaya ait yapıların rahim içinin dışında karın içinde, yumurtalıklarda, barsak yüzeyinde ve nadiren genital yapılara uzak yerlerde görülmesine endometriozis denilir. 

Endometriozis tanısı hastanın hikayesi dinlenilip muayenesi yapıldıktan,ultrasonografi ile anatomi değerlendirildikten sonra gerekirse ayırıcı tanı için kan testleri  ve ileri görüntüleme yöntemleri ile yüksek şüpheye dayanılarak konulabilir. İleri evre hastalıklarda endometrioma (çikolata kisti) adı verilen ve yumurtalıklarda endometriozise bağlı oluşan kist Tanıda en önemli parametre laparaskopi denilen metod ile karın içerisinin gözlemlenmesine dayanır.

En önemli belirtisi ağrıdır. Ağrı özellikle adet dönemerinde görülür ve ilişki sırasında da kendisini gösterebilir. Beliritileri arasında ağrı yanında infertilite (kısırlık) da görülmektedir. Üreme dönemindeki kadınların yaklaşık %10 ve infertilite sorunu bulunan kadınların yaklaşık % 25-50 sinde bu hastalık tespit edilmektedir. Hastalık görünümüne göre hafif, orta ve şiddetli olarak sınıflanmaktadır. Hastalığın bu tür sınıflamasına rağmen hastalığın şiddeti ile gebe kalamama arasında keskin bir ilişki bulunmamaktadır. Yani hafif endometriozisi olan bir bayan gebe kalmakta zorlanırken; şiddetli endometriozisi bulunan bir kişi de bu problem olmayabilir.

Endometriozis dokusu genellikle genital organlarda normal anatominin bozulmasına ve karın içi yapışıklıklara neden olur. Azalmış fertiliteye, anatomiyi bozup sperm ve yumurtanın buluşmasına engel olarak, hormonal dengeyi bozup yumurtlama problemlerine neden olarak ve karın içerisinde iltihabi bir ortam yaratıp tutunmayı engelleyerek neden olmaktadır. Ayrıca endometriozis veya endometriomanın kendisi yumurtalıklarda yumurta sayısının ve şüpheli olmakla birlikte kalitesinin azalmasına da neden olmaktadır.  

Endometriozis bu etkileri ile gebe kalamamaya neden olurken tedavi genellikle semptoma yönelik yapılmaktadır. Yani eğer bir kadın için önde gelen şikayet ağrı ise ve gebelik düşünmüyorsa bulgular ile birlikte bu yönde tedavi edilmektedir. Tedavide gözlem, medikal tedaviler veya cerrahi tedavi tercih edilebilir ki seçilecek tedaviye tamamen bireyselleştirerek ve hasta ile konuşularak karar verilir.

Gebelik düşünmeyen hastalarda ve özellikle 30’lu yaşlarda endometriozisin kendisinin yumurtalık rezervini azalttığını tartışarak bu konuda önlem almak konuşulmalıdır. Hastaya yaş ve endomeriozis nedeniyle azalan rezervini korumak için yumurta dondurma gibi fertilitenin ertelenebileceği seçenekler tartışılmalıdır.

Tüp bebek tedavisi endometriozis hastalarında yüz güldürücü bir opsiyondur. Azalmış rezerv veya cerrahi geçirmiş veya geçirecek olan hastalar için özellikle tercih edilebilir. Çünkü cerrahi tedavi seçeneği de oosit sayısını etkilemektedir. 

Young Asian Pregnant couple show and looking ultrasound photo ba
Genel

Erkek Fertilitesinin Değerlendirmesi

Erkek Fertilitesinin Değerlendirilmesi

Erkeğin değerlendirilmesine eğer çift 1 yıllık süre içerisinde gebe kalamamışsa veya kadın 35 yaş üstü olan bir çift ve de 6 ay süre içerisinde gebelik oluşmamışsa başlanmalıdır. Eğer erkeğin hikayesinde üreme fonksiyonları açısından problem yaratacak bir bulgu varsa daha erken değerlendirme gerekebilir. Ayrıntılı bir medikal ve üreme hikayesi ile üremeye yönelik muayene ürolog veya erkek üreme uzmanlarınca yapılmalıdır. Spermiyogram, hormonal değerlendirme veya gerekli ise daha detaylı testler yapılmalıdır.

Spermiyogram

Cinsel perhiz süresinin en az 3,en fazla 5 gün olması gerekir. Sperm toplama için steril özel kaplar kullanılır. Steril koşullarda sperm elde edilmesi için gerekli bilgi hastaya verilir. Semen örneği verme işleminde sabun veya benzeri kayganlaştırıcı maddeler kullanılmamalıdır. Penis ve parmaklar, verilen kabın kapağının iç yüzüne dokundurulmamalıdır. Gelen meninin tamamının kabın içine verilmesi gereklidir. Özellikle verilen meninin ilk damlaları kabın içine alınmalıdır eğer alınamadı ise görevli bu konuda uyarılmalıdır. Laboratuvar dışında sperm verecek olan erkeklerin, meni içeren kabı en fazla 20 dakika içinde, vücut sıcaklığında korunacak şekilde ve güneş görmeyecek şartlarda laboratuvara ulaştırılmaları gerekmektedir.

Normal Sperm Parametreleri

  1. Miktar (volüm) 1,5 ml ve üzeri
  2. Ph 7.2 ve üzeri
  3. Ml de sperm sayısı (konsantrasyon) 15 milyon/ml ve üzeri
  4. Total sperm sayısı 39 milyon/ml ve üzeri
  5. Hareketlilik (motilite) %40 ve üzeri; progresif hareket %32 ve üzeri
  6. Şekil (morfoloji) %4 ve üzeri
  7. Lökosit (iltihap hücresi) 1 milyon/ml’nin altında

Data:WHO;2010

Hormonal Testler 

Erkek infertilitesinde hormonal tetkikler ancak semen analizi ya da fizik muayenede bir bozukluk saptanmışsa yapılır. Özellikle semen analizinde sperm saptanmayan erkeklerde yapılan bu tetkiklerin sonuçları nedenin testis kaynaklı olup olmadığını araştırmak için üreme hormonlarının düzeyleri basit bir kan testiyle saptanabilir. Hormon tetkikleri içinde en önemli olanları Testosteron, FSH, PRL ve LH’dir.

Erkek İnfertilitesi ve Genetik

Genetik problemler sperm yapımı ve taşınma bozukluklarına neden olur. En sık görülen bozukluklar Y kromozom mikrodelesyonları ve kistik fibrozis transmembran düzenleme genindedir. İnfertil erkeklerde kromozom bozukluklarının sıklığı artmıştır. Azospermi olarak tanı alan bir erkekte genetik problem %10*15 ; ciddi oligoazospermide %5 ve spermiyogram taraması normal bulunan bir erkekte bile %1in altında genetik problem bulunur.

 

 

 

Genel

Gebelikte Alerji

Gebelikte Anne Adayında Daha Önce Görülmemiş Alerjiler Gelişebilir Mi ? 

Alerji veya aşırı duyarlılık reaksiyonları normalde zararsız olan bazı maddelere karşı vücudumuzdaki immün sistemimizin aşırı reaksiyon gösterdiği durumlarda görülür. Gebelikte meydana gelen vücudun bağışıklık sistemindeki ve hormon düzeylerindeki değişiklikler nedeniyle daha önceden belirli bir şeye karşı görülmeyen alerjik semptomlar görülebiir veya allerjen olduğu bilinen bir şeye karşı alerjik bir reaksiyon görülmeyebilir. 

Hamilelik Döneminde En Çok Hangi Alerjiler Gelişebilir ? Bunların sebepleri nelerdir ? 

Gebelik döneminde birçok allerjik reaksiyon görülebilsede aralarında en sık görülenleri allerjik rinit ve allerjik astımdır. Başlıca bilinen tetikleyiciler polen, toz, lateks, hayvan tüyü, mitelar ve çeşitli gıdalar (yumurta, çilek, çikolata ve birçok diğer gıda maddesi), deterjanlar, çeşitli metal takılar ve ilaçlar olup bunların havayolunda neden oldukları inflamasyon sonucunda allerjik rinit ve allerjik astım meydana gelir. 

Anne Adayında Görülen Hangi Şikayetler Olası Bir Alerjiye İşaret Ediyor Olabilir ?

Her bir hastalığın kendine özgü belirtileri vardır. Allerjik rinit durumunda öksürük, baş ağrısı, ağız-boğaz ve burunda kaşınma hissi, koku duyusunda değişme, sulu gözler, boğaz ağrısı, ateş, gözlerde kızarma, burun akıntısı, allerjik astımda bronşlarda daralma nedeniyle öksürük, hırıltılı soluma, hızlı soluk alıp verme ve nefes alma süresinde kısalma, göğüs ağrısı, atopik dermatitde özellikle boyun, göğüs üst kısımları, ağız çevresi ve dirsek-diz arkalarında kaşıntılı döküntü ve kızarıklıklar, ürtikerde özellikle el ve ayaklarda cildin yüzeyel tabakasında yuvarlak, hafif kabarık kızarık ve kaşıntılı lezyonlar görülebilir.

Hamilelere Alerji Testi Yapılabilir Mi ? 

Allerjik bir hastalığa neden olduğu düşünülen şeyi tespit etmek amacıyla Cilt testi ve alternatif olarak RAST test kullanılabilir. Cilt testinde anaflaksi riskinde hafif bir artış ve teste karşı ciddi bir allerjik reaksiyon gelişebileceğinden dolayı  gebelik döneminde yapılması genellikle önerilmez. RAST testi ise gebelik döneminde uygulanabilen güvenilir bir kan alma yöntemidir.

Hamilelikte Alerji Tedavisi Yapılabilir Mi ? 

Gebelik döneminde anne ve bebeğe zarar vermeyen uygun ilaçlar ile çoğu allerjik hastalık güvenilir bir şekilde tedavi edilebilir.

Hamilelik Öncesi Alerjisi Olanlar Nelere Dikkat Etmelidir ? 

En iyi tedavi yöntemi önlemedir. Mümkün olabildiğince bilinen tetikleyicilerden uzak durulmalıdır veya maruziyeti en aza indirmek için çaba göstermektir. Bunun dışında ortamları ve özellikle zaman geçirilen yerleri mite, küf, hayvan tüyü gibi allerjik etkenlerden arındırın, odalara hayvanların girmesini engelleyin, ortam havasına ve nem oranına dikkat edin, sigara içilen ortamlardan kaçının.

Hamilelik Döneminde Alerjinin Anne Karnındaki Bebeğe Etkileri Neler Olabilir ? 

Gebelik sırasında allerjik hastalıkların görülme sıklığı ortalama olarak %20 dir ve özellikle iyi tedavi edilmediğinde allerjik astımın anne ve bebek için potansiyel bir risk oluşturduğu bilinmektedir. İyi tedavi edilmeyen olgularda yapılan çalışmalarda allerjik astımın erken doğum, düşük doğum ağırlıklı bebek doğurma, vajinal kanama ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bunun dışında adı geçen çoğu allerjik durum ve hastalıkta bebek için ciddi bir risk durumu mevcut değildir.